Roman 1940'larda Fransa'nın sömürgesi Cezayir'in Oran kentinde geçiyor. Bir güncenin yol göstericiliğinde anlatıcı bize olayları bazen kendisinin bazen günce sahibinin gözünden aktarıyor. Denilebilir ki bu romanda anlatıcı yok, anlatıcılar var. Bu da eserin yazıldığı akımla ilişkili, bu konuya girip sizi sıkmayacağım.
Veba, kentte farelerin dizi dizi ölmesiyle kendini belli ederken kimse bunun veba salgını olacağını görmek istemiyor. Kent yetkilileri bunu görmezden geliyor hatta insanların ölmeye başlamasıyla sayıların gizlendiğini, önlemlerin geç alınmaya başlandığını sonra da salgının kontrolden çıktığını okuyoruz. Geç alınan önlemler... Kente giriş çıkışın yasaklanması, karantina uygulaması, işsizlik, korku, umutsuzluk, sağlık çalışanlarının fedakarlığı, vatandaşların durumu... Günümüzü anlatıyor gibi.
Doktor Rieux, Tarrou, bir kitap yazmayı isteyen ancak etkili bir giriş cümlesi bulmak için çırpınan Grand, Rambert, çıkarcı Cottard, Yargıç Othon gibi kalabalık bir kişi kadrosu olsa da romanın başkişisi Doktor Rieux. Hepsinin ayrı trajedisi, ayrı bakış açıları, ayrı sosyal yaşantıları olsa da veba onları eşitliyor. Salgın herkesin aynı ipe bağlı olduğunu gösteriyor.
Salgın, ister yerel olsun ister küresel...romanı okurken salgın döngüsünün her zaman ve her yerde nasıl benzediğini göreceksiniz. Bu nedenle psikolojiniz kaldırmayacaksa okumayın derim. Ders çıkarırım, insanın içine düştüğü durumda, o çaresizlik anında, nasıl davranması gerektiğini öğrenmek isterim diyorsanız okuyun. Beğeneceksinizdir.