Ahmet Hamdi Tanpınar’ın deyişiyle “Müslüman aleminin tek romanı.” İlk felsefi roman.
Kitapta önce İbni Sina daha sonra İbni Tufeyl Hay bin Yakzan’ ı birbirinden farklı öyküler olarak anlatmış.
Hay bin Yakzan İbni Tufeyl’in epistemolojisini açıklayarak, varlık kavramlarının müşahede yoluyla anlaşılabileceğini savunan kurgusal felsefi romandır.
Aristoteles’in savunduğu bir sözü var. “Biz her şeyi doğadan öğreniriz.”
Hay’da bir nevi bu sözden esinlenmiş gibi, bir ceylan tarafından büyütülüp doğanın tam ortasında, insanlardan evvel hayvanlarla bir arada bulunmuş, doğumdan ölüme her şeyi gözden geçirmiş, incelemiş kimsenin ulaşamadığı bir ilim seviyesine ulaşmış.
Doğan güneşi, açan çiçeği, hayvanların tüylerini, tırnaklarını, dünyanın dönüşünü, ruhu ve bedeni var eden kalbi, metafizik varlıkları, kendi etrafını inceleyerek sorgulamaya başlar her şeyi. Öyle bir ilim seviyesine gelir ki, birçok hekimden daha iyi tanır organları, birçok alimden daha iyi bilir tasavvufu, nefisini, birçok astrologdan daha iyi bilir gezegenleri ve daha birçok ilmi…
Hay’ın bu sorgulaması aslında kitabı okuyan herkesin aklını köşesinde bir yerlerde kalan sorgulamalarla mutabıktır.
Ağır ama anlamlı, heyecanlı,manevi olarak yükseltici, sorgulatıcı bir kitaptı.