" Elizabeth."
Caleb'm sesiyle ürktüm. Önümüzdeki şeye bakarken
hançerini önüne almış halde yanıma gelmişti.
"Ne dersin? Sence bir hayalet mi ?" diye fısıldadım.
Kafasını salladı. "Sanmıyorum. Fazla şey, yani..."
"Sulu?"
Caleb suratını buruşturdu. "Iyy. Kıvamlı demeni tercih ederdim. Ama evet. Ayrıca bir hayaleti çağırmak beş
adam gerektirmez, o yüzden belki de gulyabanidir. Ya
da bir hortlaktır. Söylemesi zor. Tam şekline bürünmedi
henüz."
Başımla onayladım.
"İşlerini tamamlamadan onları durdurmalıyız," diye
devam etti. "Sen soldaki ikisini al, ben de sağdaki üçünü."
Ona doğru dönerek, "Hayatta olmaz," dedim. "Bu benim tutuklamam. Beşi de benim. Anlaşmamız böyleydi.
Sen kazandaki kıvamlı şeyi alabilirsin."
Şeyler. Bunun da her zaman yapacak şeyleri, düşünecek şeyleri, hazırlayacak şeyleri oluyor. Öpüp okşayacak, sevecek şeylerin olsa daha iyi. Ben gerçek bir şeyim, biliyor musun?
Tanrım yalvarırım gelen, gözleri iyi görmeyen ihtiyarlardan biri olsun! Ya da beni görünmez kıl! Öyle panik halindeydim ki bunları yüksek sesle söyledim galiba. Tanrı'nın ne çok aptalca dua işittiğini düşünebiliyor musunuz?
...
"Vay canına sıkışmışsınız! Durun size yardım edeyim "
Tanrım, bir patlama olsun! Biri elinde tüp gazla merdivenden düşürek dikkat dağıtsın! Bayan Roudan değil, o tatlı bir kadıncağız ama şu gerizekâlı beden öğretmeni düşse iyi olur.