Akış
Ara
Ne Okusam?
Giriş Yap
Kaydol

Ayşe Nur

Ayşe Nur
@Kaplumboga
5 okur puanı
Aralık 2022 tarihinde katıldı
Şu anda okuduğu kitap
Kolsuz bacaksız kavrulmuş bedenini gördüğü rüyadan yedi yıl sonraki bir rüyada Jaffa güçlü bir ses duydu: "Kollar her şeyi kucaklar, bacaklar her şeyi hareket ettirir." Bu sanki ruhunun bedenine yerleştiğini ve ruhun bakış açısı ve gerçeklikle olan bağını Jaffa’nın hayatına entegre ettiğini gösteriyor gibiydi. Sanki Benlik olumsuz güçlere karşı koyabilmesi için ona yeni bir güç bahşetmişti. Kolları “her şeyi kucaklamaya” hazırdı ve bacakları “her şeyi hareket ettirebilecek” kadar güçlüydü. Bu ses, Jaffa'nın içsel çalışmasına olan bağlılığını teyit etti ve iyileşme sürecine olan güvenini yeni bir seviyeye taşıdı. Benlikten gelen böyle güçlü bir ses çoğu zaman ruhun daha derin sırlarına giden yolu açar. Ego çıplak gerçeğe tahammül edebilecek kadar güçlü hale geldiğinde rüyalar karanlığın kalbine inmeye başlarlar. Ruhu özgür kılmaya muktedir olan ışık karanlığın içindedir. Sf. 126-127
Reklam
Woodman'ın deyimiyle tıpkı bir nehir gibi kendi doğal akışına sahip olan bireyleşme süreci, biz razı olsak da olmasak da ilerler ancak James A. Hall’ın hatırlattığı gibi isteksiz bir egonun karşısındaki telafiler (kabuslar, kazalar, fiziki semptomlar), bireyleşme sürecine katılmak için elinden geleni yapan bir ego ile bilinçdışının kurduğu tamamlayıcı ilişkiden  çok daha şiddetlidir.
Bu rüyalarından sonra Jaffa’nın hayatı pek çok farklı istikamette devam etti. Yedi yıl boyunca gördüğü rüyalar, yeni bir yapılanmanın güvenli temellerini oluşturabilmek için değiştirilmesi gereken karanlık temelleri açıkça gözler önüne seriyor. Bu yapının şekillenme sürecinde iyileşmek için gerekli olan karanlık kuluçka dönemi kutsal bir iç mekana ihtiyaç duyar. Sürecin derinliği, genişliği ve yüksekliğini ancak tahmin edebiliriz. Her birimiz kendi yolumuz gereğince yürürüz ama yine de tanınabilir (ortak) örüntüler ortaya çıkar. Jaffa bu bölümün ilk taslağını okuduktan sonra şöyle söyledi: "İçinden şifa veren bir ipin geçtiği açık bir yara görüyorum." Şifa ipliği onurlandırılan bilinçdışı süreçtir.

Okur Takip Önerileri

Tümünü Gör
O nokta, o dingin nokta olmadan dans olmaz. Ki aslında sadece da s vardır.
Fakat Jaffa, bilimsel olsun olmasın, bir açıklama beklemiyor. Başından beri sadece inancıyla yol aldı ki bunun herkese verilen bir hediye olmadığına inanıyorum. İnancı olmayanlar Jaffa’nın yaptığı şeye kalkışamazlar. Benim tecrübemde hayatı bir hediye olarak kabul edemeyen insanlar var. Jaffa hayatına çok değer verdi ve kendi görkemli enerjisinin peşinden gitti. Bu enerji onu defalarca (özellikle de rüyalarda) tarifi imkansız dehşetlerin ortasına getirmiş olsa bile o buralarda kendini canlı hissediyor, bu dehşetin....
Reklam
Aşağıda yer alan Jaffa’nın hikayesi, felaketin barındırdığı ilahi takdiri bulmaya dair bir hikayedir. Bu süreci yönlendiren ilahi gücü Jung, Benlik olarak adlandırdı ve onun esasen geleneksel Tanrı imgesine, ruhun bünyesinde faal olan ilahi takdire veya öngörüye benzediğini söyledi. Tanrı özünde bilinemez ama bizler kendi içimizde etkin olan ve dışarıdan hayatımıza etki eden yaratıcı mekanizmaları bilebiliriz –ki bunlar tüm yaratılışta da etkin olan mekanizmalardır. Yani içsel olan ile dışsal olan arasında eşzamanlı bir ilişki mevcuttur. Nedensel olmadığı için bilinemez ancak kuantum fiziği ve belirsizlik ilkesinin onu biraz daha iyi anlamamıza yardımcı olduğunu söyleyebiliriz.
Felaketteki ilahi takdir herkesin erişemeyeceği bir gizemdir. Bizi çağırdığında -ki eninde sonunda çağırır- çok az kişi onu yaratıcı bir şekilde karşılayabilir. Çok az kişi içinde barınan öngörüyü elde etmek niyetiyle felaketi seçebilir.
Jaffa’nın gözyaşı dökmesine gerek yoktu. Acı çekmek zorunda değildi. Başka şekilde de hareket edebilir ve anne babasının yaptığı gibi, şimdi gerçek benliğinin sesi olarak katlanmayı ‘seçtiği’ acıyı bir sonraki nesle erteleyebilirdi. Etkisi altında olduğu ebeveyn dinamikleri göz önüne alındığında, Jaffa’nın sahte bir benlik sistemine razı olması aslında ne kadar da kolaydı. O sistem mükemmel bir tuzak inşa etmişti ve bu tuzak, yeterli uyuşukluk ve bilinçsizlik mevcut olduğunda rahat, kayıtsız ve hiç şüphesiz rafine ve incelikli bir burjuva evine dönüşebilirdi. Bir Müslüman atasözü ‘Çocuk atalarının sırrıdır’ der. Jaffa’nın özgün benliği, böyle bir evi dayanılmaz bir acının mekanı haline getirerek reddetti...
Kadınlar, erkekleri krala değil uşağa dönüştüren kurnaz dişi entrikalarını çevirirken bir yandan da patriyarkinin anneye-bağlı oğullarıyla alay etme cesaretini göstermemelidirler. "Ben senin annen değilim" sözleri bazı erkekleri şok etkisi yaratarak bilinçlenmeye zorlasa da oğlan çocuğunun özgürleşmesi esasen
... İçimizdeki o aciz oğlan çocuğunu yeniden keşfettiğimizde, hiçbir zaman hayata geçirme şansı bulamadığı hayaline tutunma çabasıyla onu aşırı duygusallaştırmamız gayet kolaydır. Onunla yeniden bağlantı kurmak yüreklerimizi acıyla sızlatır. Bazı modern filmler (hem erkek hem de kadınlar açısından) gelişmesi engellenen bu oğlan çocuğuyla ilgili yaramızı özellikle deşerler. Örneğin Ölü Ozanlar Derneği'nde, kendi hayatını yaşama özgürlüğü için mücadele veren oğlunun yalvaran gözlerindeki son umudu öldüren patriyarkal babanın çelik mavisi bakışlarını kim unutabilir? Kendi merkezinden düşünüp hareket edemediği için çaresizlik içinde hiçbir şey yapmadan bekleyen komplocu anneyi kim unutabilir? Ona aşırı bir duygusallıkla yaklaşmak, gerçekliğini inkar etmek kadar öldürücüdür. Erkek ve kadınlar bu genç adamı, hem kendilerinde hem partnerlerinde hem de çocuklarında onurlandırmalıdırlar. Onu onurlandırmak, dönüşüne sevinerek bir daha asla kaçamayacağı sıcacık bir yuvada şımartarak hapsetmek demek değildir.
Reklam
Yalnızca kendi bedenimizi değil, yaratılışın bedenini de aydınlatan Sophia’nın bilge bilinci olmadan, hislerimizle önemli bir bağlantıdan yoksun kalırız. Aklımızla yargılar; kalbimiz, ciğerlerimiz, dalaklarımız ve bağırsaklarımız olduğunu unuturuz. O vakit kanatlı tinimizi insani sınırlarla dengeleyemeyiz. Bedenlenmiş ruh olmadan tin, insani his vasıtasıyla tezahür edemez. İnecek yeri olmayan bir melek gibi uçar; aniden çullanan arketipsel enerjidir ve ardında bedeni, bulabildiği her türlü sapkın teselliyi talep eden yanmış bir kabuk gibi bırakıp gider.
Ancak bu atıl Medusa enerjisi güçlenme ve yetkinleşmeye dönüşebilir. Kafadan bedene inen köprüden geçmeye cesaret edersek, karanlığın içinde ruhumuzu ve onu canlandıracak; her hücremizi açarak onu bilince taşıyacak olan soruları bulabiliriz. O zaman beden ‘bedenlenmeye’, görme ‘içgörüye’ dönüşür. Sophia, yani bedendeki bilgelik, ruhun içinde hareket etmeye başlar. Ruh kendisini Shekinah'ın; yaratılıştaki ışığın, Tanrı'nın Gelininin bir parçası olarak deneyimler. Madde, karanlık bir mağara olmaktan çıkar Tanrı’nın güzelliğinin ifşası haline gelir. Kalp, zaman ve mekan içinde yaşayan ruhun, yaşam ve ölümden bağımsız tine açıldığı gelin odasına dönüşür. Ve orada Gelin ile Damat aşık olurlar.
Karanlık mağara bir yönüyle buzdağı gibi donuk, kişisel hislerden yoksun, stres ve hırsla katılaşmış bilinçdışı bedendir: Daha çok çalış, daha çok başar, para kazan, güç kazan, daha çok içki iç, daha çok sigara iç, daha çok ye, daha çok seks yap. Donmuş bir bedende (ki rüyalarda dondurucular, kar sahneleri ve geçişe izin vermeyen camlarla sembolize edilir) yaşayan tüm erkek ve kadınlar Medusa'nın kurbanıdır. Kendilerini ve sevdiklerini yavaş yavaş taşa çevirirler. Hiçbir şey kişisel, hissel bir değer taşımaz. Tüm duyular kısmen devre dışıdır zira onları açmak bir yanardağı harekete geçirmek olacaktır.
Erkekler, karanlık dişilin bu soğuk, yırtıcı ve yıpratıcı yanını, baştan çıkarıcı kötülük ve yıkıcı madde ile ilişkilendirmekte haksız sayılmazlar. Medusa’nın tuzağındaki bir erkeğin animası karanlık bir mağarada hapistir. Ruhu “yok oluş ve ıstırapla eriyip gider”. Kadının ruhu ve dolayısıyla yaratıcı tini için de durum aynıdır.
.... Bu engelleme bambaşka bir düzlem olan yaratıcı süreçte de hayata geçebilir: Bilinç düzeyindeki kapsayıcı, kuvvetli bir enerjiyle bilinçdışından gelen fallusun nüfuzuna dayanabilecek güçte değildir. Doğru bir şekilde gerçekleştiğinde yaratıcı süreç, bilinen ego sınırlarının bilinçdışının bilinmeyen potansiyeline teslim olması demektir.     Örneğin Newton, bir elmanın düşüşünde yer çekimi kuvvetini anında fark edebildi. Bunun için (bu yüzyıla kadar) evrenin hareketlerini açıklayabilme kapasitesine sahip bir kap inşa etmişti. Uzun matematik eğitimi sayesinde bu kap için kullanacağı malzemeler onda zaten mevcuttu. Elmanın düşüşünü, disiplinli mistiğin Tanrı’nın lütfunu kabulüne benzer bir şekilde kabul etti.
49 öğeden 1 ile 15 arasındakiler gösteriliyor.