Bahtiyar USTA

Bahtiyar USTA
@Karanligin_Golgesinde
Ben yanmasam, Sen yanmasan, Biz yanmasak; Nasıl çıkar karanlıklar aydınlığa...
Spor Uzmanı
Marmara Üniversitesi
Çorlu/Tekirdağ
Rize
139 reader point
Joined on June 2021
İstanbul’un alınışı mühim bir olay ve Akkoyunlulara değil, rakib hanedana nasib olmuştur. Ayrıca tabii unutmayalım, Akkoyunlu hükümdarı Uzun Hasan, Kommen sülalesinin yönettiği ve 1204’teki Haçlı felaketinden sonra kurulan Trabzon Pontus İmparatorluğu hanedanıyla akrabadır. O yüzden de geleceğin Safevi Şah İsmail’i baba tarafından ünlü Müslüman Türkler, ana tarafından da mavi imparatorluk Kommenus kanı taşımaktadır. Kendisi Kommenlerin torunudur. Evet, böyle bir devletin de tabii Osmanlı hâkimiyetini pek hoş karşılamayacağı açıktır.
Reklam
Doğu Roma diyoruz İstanbul’a, Bizans demiyoruz; çünkü Bizans, bu imparatorluk yıkıldıktan sonra Avrupa’nın verdiği bir isimdir ve imparatorluk geleneğini küçültmek için konan bir isimdir. Çünkü Almanlar, biliyorsunuz, gerçek bir imparatorluk sayılmayan Roma-Germen veya Mukaddes Roma-Germen İmparatorluğu’nun Roma olduğunu ve eski Roma’nın varisi olduğunu ileri sürmek için Bizans’ı tarihten elemek istemişlerdir. Onun için kendine Romalı diyen, Roma devleti diye isim veren bu imparatorluk, Batı’da, yıkımından sonra Bizans diye adlandırılmıştır. Bu ismi kullanmakta son derece de dikkatli davranmalıyız ve icap ederse çok alışılmış bu tabiri tarih yazımından silmek durumundayız. Çünkü Bizans çok eski Helenistik devirden kalma, hatta Helenizm öncesinden kalma koloni bir şehirdi ve bugünkü Sarayburnu’nu geçmeyen bir hacimdeydi.
İstanbul’un Fethi
Bizans, yani Hıristiyan Roma İmparatorluğu tarihindeki menkıbeler, inançlar sükût-u hayale uğramayı birden yaşamıyordu. Halk son ana kadar Meryem Ana’nın kendilerini kurtarmasını bekledi. Son gece Ayasofya’daki ayinde imparator, Meryem Ana’nın geleceğini tebliğ etti. Halk hâlâ, Türkler içeri girdiği zaman, meleklerin duvarları yarıp ortaya çıkacakları ve Türkler’i kovacakları beklentisi içindeydi. Menkıbeler felaket anında canlanırlar. Bin yılı aşkın bir süre bütün dünyanın hayranlıkla tasvir ettiği Hıristiyanlığın bu büyük merkezi yeni bir kuvvetin eline geçiyordu.

Reader Follow Recommendations

See All
Lale Devri’ne farklı bir bakış.
Şu kadarını unutmayalım; biz Lale Devrindeyiz. İnsanlar, zengininden fakirine, ilmiyye sınıfının en seçkin insanlarından, Ebu İshakzade’lerden tutunuz kayıkçılara, kasaplara kadar lale soğanı yetiştiriyorlar, yeni lale türleri ortaya çıkarıyorlar. Lale İstanbul’da bir moda haline gelmiş. O kadar ki Tezkire-i şükufeciyan bizim tarihimizde lale yetiştiricilerinin biyografilerini ihtiva eder. Bu eşsiz kaynağı okuduğunuz zaman göreceksiniz ki, Türk cemiyeti 18. yüzyılda ayrı bir tarzın içine girmiştir. Bilhassa bizim okul tarih derslerimizde bir israf, bir lüzumsuzluk olarak addedilen ve ardından kanlı ve cahil bir isyanı davet ettiği için âdeta suçlanan Lale Devri, bir medeniyetin açılması ve gelişmesi için âdeta lüzumlu bir üslûp değişikliğidir.
Yakınların çırak ve kalfa yapılması dolayısıyla zanaat dalları etnik kökene göre şekillenir. Meselâ, Ermeniler kuyumcu, Rumlar marangoz, Süryaniler taşçıdır ve gümüşçüdür. Türkler çok ilginç bir şey, işlerini iyi bilirler, camcı ve vitraycıdırlar.
Reklam
Reklam
464 öğeden 1 ile 15 arasındakiler gösteriliyor.