Pencere kenarında köksüz bir gül çürüyor
duvar kenarında saksıda bir çiçek
Gün be gün çürüyüşlerindeki güzelliği izliyorum
Gül ölürken giderek esmerleşiyor
Öbür çiçek ise nasıl bir çiçekse
hiç çiçeği yok kırmızı yaprakları var sadece
ölürken ufak saksısının dibine yapraklarını döküyor
ve onları döktükçe kalan yaprakları daha bir güzelleşiyor
Ben günbegün onların ölümüne şahit oluyorum
onlar benim bir odada oturup kalkmama
dört duvar arasında kök salmama
Sonra gecenin bir yarısı “iyi misin?” diye bir mesaj geliyor
“İyiyim” yazıyorum
İşte böylece içimde solan başka bir Güle
“yazarım” dediğim bir şiir yazılmış
verdiğim bir sözüm olsun tutulmuş oluyor
ve durgun ruhum başka bir kadın için henüz yazılmamış başka bir şiire dalıp gidiyor
Gökler kalır,
yer dayanır.
Nasıl olur da sürerler bunca zaman?
Varlıkları kendileri için değil
o yüzden sürüp giderler.
O yüzden bilge ruhlar
benliği geride bırakır
ileri yürürler,
benliği bir yana koyup
dengede kalırlar.
neden bırakılsın ki benlik?
Ruhun ihtiyacı olan şey kalsın diye.
"Köpekler bizden olmayanı sezer, anlar. Onlarda bu haslet Allah vergisidir. Bu yüzden Avrupalıları taklit etmek isteyenler köpeklerden korkar. Osmanlı’nın belkemiği Yeniçerileri katlederek Batılılar’a bizi ezdiren II. Mahmut İstanbul’un köpeklerini de katletmiş, öldüremediklerini Hayırsızada’ya sürgün etmişti. İstanbullular aralarında dilekçe imzalayıp köpeklerini sokaklara geri istediler. Mütareke yıllarında İstanbul işgal altındayken, İngilizler Fransızlar rahat etsin diye köpekler gene katledildi. İstanbul’un güzel halkı köpeklerini gene geri istedi. Bütün bu tecrübeyle artık köpekler kim kendilerine dost, kim düşman, derinden sezerler."
Cevdet Bey ve Oğulları’nı da çok sıkıcı bulduğumdan bitirememiştim. Kafamda Bir Tuhaflık romanı da tıpkı Cevdet Bey ve Oğulları gibi beni çok sıktı. Ama artık başladığım ve hiçbir kitabı bitirmeden bırakmamak gibi sıkıcı bir takıntım olduğundan bu romanı okumaya devam ettim. Bu iki roman arasında bir benzerlik var. Şu ki iki romanda da belli
iyiydik. penyelere inanıyorduk
doğum günü şarkılarına, pastalara ve mumu üşeyen kişiye
iy ki doğmuş olmanın neşeli gerekliliğine
kimyaya, ölçü ver tartı aletlerine inanıyorduk
adı fatma, fatma'ya inanıyorduk
sergio leona'ya, elektrik enerjisine
adı ali, ali'ye niçin inanmayalım
iyidik
ikinci tokatları kültürel fark kuramıyla
16 Mart 2020
Ankara
Koronavirüs günlerindeyiz: Herkesin evine kapandığı ve kimsenin Kızılay’a gelmediği günler… Birkaç lokanta dışında bütün dükkânlar, kafeler, restoranlar kapalı. Bugün barlar da kapandı. Ben ise kapalı da olsa kendi barımdaki odamda takılıyorum. Okuduğum, okumadığım bütün kitaplarımı evden buraya getirdim. Bütün gün kahve ve çay içip kitaplarımı karıştıracağım. Ben de soruyorum kırk yaşımda Ahmet Telli gibi: “Biz bu kitapları ne zaman okuduk ve niçin/ her satırını çizip notlar düştük kıyılarına”
Gerdek gecesinin ertesi günü Barak Türkmen kadınları, geline eziyet etti diye güveyi tartaklarlar (Ömer Özbaş, Gaziantep Dolaylarında Türkmenler ve Baraklar, Gaziantep, 1958).
Yas tutan kadın onun sözünü kesiyor:
– Ayrıca, Narbonne’daki kadınların başlarının üzerinde başörtüsü taşıma alışkanlığı da. Bir hekim bunun, onların kafalarını kızdırdığını saptadı…