Hyde, uygar dış görünüşümüzün altında yatan kötü, çirkin ve yasa dışı İşlere eğilimli güdülerimizin, yani
Sigmund Freud 'un 'id' olarak tanımladığı ilkel benliğimizin vücut bulmuş halidir.
Romanda nazik ve saygın bir kimse olan Dr. Jekyll'in zaman zaman şehvet ve şiddet düşkünü bir canavara, yani Mr. Hyde'a dönüşmesi olayı anlatılmaktadır. Dr. Jekyll bir insanın iki tarafı olduğuna inanan bir bilim adamıdır. Şeytan tarafı ve melek tarafı. Bu iki taraf ayrılırsa insanın özgür olabileceğini düşünmektedir. Bunu başarabilmek amacıyla birtakım kimyasal deneylerden sonra içtiği iksir onu korkunç suçlar işleyen Mr. Hyde'a dönüştürür.
Yazmadım seni daha,
Sevmeye ayırdım tüm zamanları,
Yazmaya bu yüzden vaktim olmadı.
Ben düşünmeye başlayınca seni
-Ki bu bir önceki düşünmenin sonundan çok öncedir
İnan ki dağlar, taşlar, inan ki bulutlar, yağmur ve kar
Toprakla su ve gökyüzü, güneş ay ve yıldızlar
Onlar da benimle birlikte
Ve onlar da benim kadar seni düşünürler...
Benim kadar diyemem ama
Yemin ederim onlar da seni özler.
Hep dalgınım bu günlerde
Saati cezveye koyup yumurta tutuyorum,
Bir gün takvime bakmasam yılı unutuyorum.
Aklım başıma gelmiyor, başıma çarpmadan dallar
Yolda yürürken dalıp dalıp gidiyorum.
Nisan’a kaç var diyorum saati sorarken.
Hiç böyle olmamıştım.
Bilenlere sordum; ‘aşk bu’ dediler!
Sana yazmak, daha sadece sevgi tomurcuklanırken, ilk duyumlarla sesinle başlayan, puslu bir sabahın serinliği gibi içime işleyen bir duygu bu. Gözlerinin derinliğinde kaybolmak.
Varlığın, bu gri şehre yağan ilk yağmur damlasıyla, ruhuma hayat verirken, yüreğimi yeşertiyor.
Ne zaman yüreğimdeki o kırılgan tomurcuklar açmaya başlasa, kelimelerimdeki coşku, senin adınla şekilleniyor.
Şimdi gözlerinin içindeki o uçsuz bucaksız ormanda kayboluyorum, her bakışta yeniden doğmak gibi. Sevginin kıyısında gezinirken, hissettiklerim kelimelere sığmaz, sadece yüreğimde fısıldanır.
Dalgalar vuruyor aklıma, dalgalar vuruyor kalbime, Yolu yürürken dalıyorum, dallara çarpıyorum ben
gözlerim farklı bakıyor şimdi hiç böyle olmamıştım. Bilenlere sordum; "aşk bu" dediler!
En son otobüs yolculuğumda büyük umutlar ve hayallerle yola çıkıp, elim boş şekilde tıpış tıpış geri dönmüştüm. Yanlış zaman, gençlik hevesi ve bencillik dolu bir deneyimdi. En sonunda ağzımın payını aldım ve bazı şeylerin zamanla ilgisinin olduğunu anladım. Şuan yine bir otobüs yolculuğundayım.
(Saat 06:06, keşke ışıklar artık kapansa. Aa kapandı. Keşke dünya barışı ya da sonsuz mutluluk falan dileseydim.) Ne diyordum ?
Şuan yine bir otobüs yolculuğundayım. Bu kez büyük umutlarla değil ama aksine bomboş bir kafayla gidiyorum. Aynı yere değil diye belki. Yine aynı yere gidecek olsam yine aynı heyecan ve umutlara babasına sarılan çocuklar gibi sımsıkı sarılırdım.
Bazen insan yapmaması gereken şeyler yapar ya hani. Bilir yapmaması gerektiğini ama "Alışkanlık işte be..." diyerek devam edilir. Benim de özlemek işte. Özlememem gereken şeyleri, zamanı, anıları, hayalleri ve insanları özlemek. Normal hayatta sorun yokken en ufak bir mazi kırıntısında saatlerimi ve uykularımı çalan bir özlem silsilesi. Sonumuz ne olur bilmiyorum ama çok farklı olacak gibi değil.
Zamanında Atatürk'ün "Gençliğimi bıraktım Sofya'da" dediği gibi;
"Kalbim Başkent'te kaldı. Bir kız sevdim ama vermedi zaman."
Kayra Karadeniz
09.04.2024
Tarihte nice aşk öyküleri vardır ama beni Atatürk’ün bir cümlesi her zaman dağıtır. Ankara’da Bulgar Kooperatif Tiyatrosu’nun oyuncularıyla sohbet ederken, ‘gençliğimi bıraktım Sofya’da’ demiş. ‘Bir kız sevdim ama bana vermediler."
Hadi gelin gerçek bir aşk öyküsüne doğru yolculuğa çıkalım:
Mustafa Kemal Atatürk görev icabı Sofya’ya gider.
Şu hayattan öğrendiğim bir ders varsa o da asla "asla" dememek gerektiğiymiş. Bundan tam bir sene evvel "ben asla şöyle böyle yapmam !" tadında sert cümleler kuran biriydim. Sonra hayat bana kurduğum cümleler kadar sert bir tokat vurdu...ve bu hayatım boyunca yediğim en güzel dayaktı oldu.
- 26 MART 2023 / Akşam Saatleri
Kaç kişiyi öldürdüm düşlerimde ?
Kaç kilo çekerdi yalnızlık ?
Kaç kere ezildim altında,
Yaz yağmurlarının ?
Belki de palyaçolar ağlardı pazartesi sabahları.
Her sirk geldiğinde ağlamaklı olurduk.
Hep ağlamaklı olurduk gülünecek halimize.
"Kadınlar çiçektir ve çiçekler saygı,
sevgi, ilgi, içinde güvenle yaşayıp,
barınıp eğlenebileceği bir bahçe ve
(herkes gibi) eşit haklar isterler."
- Kayra Karadeniz