Alıntıyı beğenir veya beğenmezsiniz, içeriğini doğru bulur ya da bulmazsınız bunlar sizin ihtiyarınızda fakat yorum yaparken alıntı sahibi de bunları okumak zorunda olduğundan yüzde yüz doğru konuşsanız dahi usûlünce ve kibarca konuşmak zorundasınız. Tarih bir bilimdir ve kendine ait bilimsel yöntemlerle uğraşı alanındaki olguların gerçek bilgisine ulaşmak misyonunu yüklenir. Bu açıdan bakıldığında paylaşmış olduğum alıntı gerçeğe aykırı bir içerik niteliğinde olur çünkü bu somut alıntı özelinde yenen de yenilen de tarihin bir parçasıdır. Lâkin siyasi hayatta ulus devletlerin egemen olduğu bu dönemde yönetimlerin tarihi bir propaganda aracı olarak kullandığı çok açıktır. Bu alıntıdaki tarih ifadesine büsbütün bir tarih tarifi olması yönünden değil bir askerin gözünden özellikle savaş alanında kendisine bolca başvurulan propagandaya alet edilmesi yönünden bakılmalıdır.
Aslında benim taraf olarak bakmanın sebebi şudur; okudunuz mu bilmiyorum ama bu kitapta en genel ifadesiyle büyük bir işçi grevinin işverene karşı uğradığı hezimetten bahsediliyor ve kitap özelinde güçlü işveren güçsüz ise işçidir. Neticede bu alıntı bu işçilerden birinin düşüncesi olarak yazarı tarafından münasip görülmüş. Bu düşüncenin doğmasına sebebiyet veren şey işverenlerin aylarca devam eden greve, açlığa ve türlü zorluğa rağmen bir türlü geri adım atmamalarıdır. Lütfen benim yazdıklarımı bu minvalde algılayın. İşin içine Tanrısal boyutları dahil edersek kolayca sıyrılamayacağımızı düşünüyorum. Çünkü kimisi inanır kimisi inanmaz, inananların dahi inanma gerekçeleri çok farklı iken nasıl ortak bir paydada buluşabiliriz inanın hiçbir fikrim yok.