Son senelerde iyice anladım,diye yazıyor, insanın kendini yenilgisini kabul etmesi bir halta aramıyor. O iş yalan, önemli olan o yenilgiye sarılmak, onun, o yenilginin bir parçası olmak.
Eve dönünce, hep beraber pide yiyip ayran içeceğiz. Ferhat, konuşulanları işitmeye, az da olsa takip etmeye başla-yacak. Biri pidenin güzel olduğunu söyleyecek. Diğeri tuz isteyecek. Balkona yuva yapan güvercinlerden söz edecekler. Sonra birden, sıralı ölüm, diyecek birileri. Biz o kadar yaşayabilecek miyiz bakalım, diye soracaklar. Kalp krizi yine en iyisi, çekmeden çektirmeden gitti ne güzel, diyecekler. Kendi yakınlarının ölümlerini anlatacaklar. Ölüm, konuşulabilen, sözcüklere dökülebilen bir şey olacak. Ölümün üzeri beton kapaklar ve topraktan sonra bir de konuşmalarla ve ezberlerle kapatılacak. Oysa Ferhat, babasıyla ilgili hiçbir şeyin üstü kapatılmasın isteyecek, açık kalsın. Zihninin kuş sürüleri havalansın, öfkeye ve acıya doğru alabildiğine uçsun.
Avrupa'ya sevginin tanrisindan söz edecek olsan, yüzünü buruşturur ve güler. Senin düşüncenin yalınlığıyla alay eder. Ama pırıl pırıl bir yuvarlak metal ya da
koca bir ağır kağıt uzatacak olursan, o an gözleri ve dudaklarının arasından salyalar akar. Onun paradır, tanrısı paradır. Onlar, yani beyazların uykularında bile bunu düşünürler. Oyleleri vardır ki ha bire yuvarlak metal ve ağır kağıt tutmaktan elleri kangren gibi olmuş, duruşları orman karıncasinin bacaklar gibi
yamulmuştur. Kimileri vardır, para saymaktan gözleri körelmiştir. Para uğruna mutluluklarını, vicdanları yitirenler; gülmekten, onurundan, sevincinden, hatta karısından, çocuğundan olanlar vardır. Çoğu, sağlığını
bile bunun uğruna feda eder. Yuvarlak metal ve ağır kağıt uğruna. Bunları giysilerinin içinde, ikiye katlanmssert derilerin arasında taşırlar. Geceleyin, kimse almasndiye yastıklarının altına saklarlar. Her gün, her saat, her
an onu düşünürler. Hepsi, ama hepsi. Çocuklar bile. Çünkü düşünmek zorundadırlar. Analarından ögrettikleri, babalarından gördükleri budur.
Yallnız yolunu şaşırmış, hastalıklı ve Tanrının elini elinde hissetmeyen insanlar bu taştan şehirler arasında güneşten, ışıktan ve rüzgardan yoksun kalarak mutlu olabilirler.
Kızların ve kadınların bedenleri sıkıcı örtülü olduğundan erkekler ve delikanlılar onların etlerini görmek için büyük bir istek duyarlar. Bu doğaldır tabii. Ama onlar gece gündüz bunun düşünü kurup kadınların ve kızların vücutlarından söz ederler. Hem de bu son derece doğal olan şey büyük bir günahmış da yalnızca karanlıkta yapılabilirmiş gibi. Ama eti bir kez çıplak gördüler mi düşüncelerini başka tarafa yöneltirler, gözleri onu görmez olur. Bir kıza rahatlayacak olsalar ağızlarından arzu dolu tek bir söz bile çıkmaz.