Umudunu kaybedecek durumlara düşen üstelik bu yolu kendi açan ama olaylara gerçekçi yaklaşımını elden bırakmayan iyimserliğini korumasını bilen fazlasıyla çelişkiyi içinde barındıran Alexey İvanoviç adlı karakterin çevresinde dönüyor bütün hikâye. Ana karakterine kendinden çok şey katmış Dostoyevski, ‘’ne mesela?’’ diye soracak olursanız, aslında İvanoviç anlatıyor, yani elbette Dostoyevski. Fakat yazara yabanıl kalan şeyler de vardır elbet. Tespit, gözlem gücü, ifade ediş üslubu edebi doruğuna yapıtında ulaşarak asıl anlamına kavuşuyor. Aslında kendi gözlemimle şunu vurgulamak isterim, yaşamlarını rahata kavuşturmak istedikleri halde 'insancıkların' bir türlü mutlu olamadıklarını görürüz. Ruhlarında çeşitli yaralar açılmış doğru düşünmesini beceremeyen insanlar vardır, her yaştan her mevkiden. Bunların edimleri bir tür sonuca ulaşmamış oldukları için bir tür ıstırap içindedirler. Fakat kendileri de bu durumun farkında değildirler. Fakat biz onları okurken akıllı, kudretli kimselermiş gibi okuruz. Ve aslında Dostoyevski rulet çarkının kenarından olup bitenleri aktarırken ne tür dolapların döndüğü konusunda bilgi verirken insan gerçeğinden hareket ederek aslında tüm bu olup bitenlerin yalnızca kendilerine özgü olmadığını aktarmış olur, evet Fransız, İngiliz, Rus karakterler vardır. Hepsinin aklı farklı biçimde çalışır, fakat birbirlerine dönük imalarında da yanılırlar sık sık. Herkes hayatın gerçekliğini kendi ölçütlerine göre yaşar. Dostoyevski’nin bu kitabında yine acı var. Altı çizilesi şeyler. Aşırı hırslı karakterler. Romantikler.