Kitap, 20. yüzyılın başlarında Amerika'ya göç eden fotoğrafla eşlenmiş Japon gelinlerin hikayesini anlatıyor. Bu kadınlar, hiç tanımadıkları erkeklerle evlenmek üzere yola çıkıyorlar ve Amerika'ya vardıklarında kendilerini büyük bir hayal kırıklığı içerisinde buluyorlar. Beklentilerinin aksine, kocaları çoğunlukla düşük gelirli işler yapan, fakir ve zor şartlarda yaşayan erkeklerdir. Hiç de öyle fotoğrafta göründükleri gibi de değillerdir Kitap, Japon kadınların Amerika'daki zor hayatlarını, çocuk yetiştirme mücadelelerini ve Pearl Harbor saldırısının ardından yaşadıkları toplama kamplarını ele alıyor.
Yazarın ritmik ve tekrarlayan cümle yapısı, okuyucuyu bir tür meditasyona çeker gibi, hikayenin içine derinlemesine dahil ediyor. Anlatım tarzı, kitap boyunca süregiden bir hipnotik akış yaratmış. Tekrarlayan ritmik cümleler, kitabın nasıl aktığını bile anlamadan okumanızı sağlıyor. Yazar, bu hikayeyi anlatırken alışılmadık bir anlatım tarzı kullanıyor. Kitap, tüm kadınların birlikte konuştuğu bir “biz” diliyle yazılmış. Bu anlatım tarzı, okuyucuyu bu kadınların deneyimlerine daha derinden dahil edip, bireysel karakterlerden ziyade topluluğun genel deneyimine odaklanmasını sağlamış.
Bu tarzda yazılmış bir kitap daha önce hiç okumamıştım. Benim için farklı bir deneyim oldu. Ben kitabı beğendim ancak bu anlatım tarzından dolayı okurları ikiye bölecek bir kitap olduğunu düşünüyorum. Okumayı düşünürseniz kitabın yazılış şeklini göz ardı etmemenizi öneririm