Kitaba roman olduğunu düşünerek başlamıştım. Fakat Sarı Yazma, Rıfat Ilgaz'ın hayatını roman formunda kendi ağzından aktaran bir eser.
Ilgaz'ın hayatı hastane, cezaevi ve gazete/dergi yöneticiliği arasında gidip gelen bir yolculuk.
Onun "verem" hastalığının anlattığından da ağır olduğunu düşünüyorum. Meğer bizim Rıfat ne çileli bir hayat yaşamış. Oysa 40 kuşağı toplumcu yazarların hepsinin yaşamı biraz da çile demek değil mi?
Kitabı başından sonuna kadar keyifle okudum. Bir edebiyatçı olarak içerisinde yer alan diğer yazarların/şairlerin hayatlarından da parçalar bulmuş olmak beni mutlu etti. Ilgaz'ın şiirsel kaleminin bu kadar güçlü olduğunu bilmemek ya da bunun bize öğretilmemiş olmasına kırılmış olsam da bahsettiği bütün şiirleri açıp tek tek okudum. Üzüldüğüm iki nokta oldu. Birincisi hastalığına rağmen sigaraya ve içkiye bu denli bağımlı oluşu, ikincisi ise evlatlarıyla pek fazla anısının olmayışı.
Şayet öğretmenliğe devam etmiş olsaydı toplumumuza güçlü yazarlar, şairler kazandıracağına şüphem yoktu. Fakat yazarlık, gazetecilik ona çok yakışmış. Devrin sosyal aksaklıklarını kendi yaşamından parçalar barındıran "Sarı Yazma" adlı eserinde de güçlü bir şekilde aktarmış.
Velhasıl kitabı okurken biraz da Rıfat Ilgaz ile sohbet eder gibi hissettim. Ne çok isterdim karşısında oturup anlatacaklarını dinlemek.