Suç ve Ceza, insanlığın bir özetini sunuyordu her kelimesinde. Nasıl ki en sevdiğiniz insan bile size hem sevgiyi hem nefreti tattırıyorsa, Raskolnikov da hayatın birleşik bir halini yaşatıyor. Hem seviyor, hem kızıyor ama aynı zamanda çok etkileniyorsunuz duruşundan; hayatı anlamlandırma üzerine düşünceleri ve sadece düşünmesi, bunu dünyanın en kıymetli eylemi olarak görmesi fakat yine insanlığın bir gerçeği olan o korkunç kibiriyle masum insanların hayatlarını etkilemesi derinden sarsıyor. Dostoyevski o denli yaşatıyor ki sizi Petersburg'un sokaklarında, nice düşüncelere daldığı o nehrin dingin sularını dahi izleyebiliyorsunuz sarf ettiği kelimelerde.
Suçun ahlaki yanını nadir sorgulamış ve psikoloji bilimi üzerine eğitim almış biri olarak, bu eserin üzerine ders açılmasını ve sürekli üzerinde incelemeler yapılmasını isterdim. Klasik kitaplar yüzyıllar geçse dahi değişmeyen insan profilini sunuyor ve ben her klasik kitaba hala hayretle "gerçekten hiç mi değişmedi insanoğlu" diyerek hayranlıkla bakıyorum.
Velhasıl, okuyun ve okutturun. Sadece okumakla da kalmayıp; sorgulayın ve sorgulattırın. Hayatı insanlar vesilesiyle acı çekerek değil, Raskolnikov'u tanıyarak ve onun gözünden dünyaya bakarak da tanıyabileceğinizi görün. Sevginin en ağır suçluluk duygusunu dahi hafifletebilecek, hayata tutunmaya sebep bulunabilecek bir değer olduğunu ancak asla işlenmemesi gereken bir günahı da hiçbir duygunun, yardımın ya da inancın hafifletmeyeceğini görün.
Bazı şeyleri hiçbir zaman söylememeniz gerektiğini ve bazı suçları hiç işlemeden hayatınıza devam etmeniz gerektiğini, Raskolnikov'un gözlerinden anlayın.