Akış
Ara
Ne Okusam?
Giriş Yap
Kaydol

Kumsal Bal

Kumsal Bal
@KumsalYB
Sadece okuma arşivi oluşturmak için burdayım, mesajlara dönüş yapmıyorum!
Sistem yöneticileri: Doktorların Hipokrat Yemini'ne veya Finlandiyalı öğretmenlerin Comenius Yeminine benzer bir etik yemini tasarlayarak öğretmenliğin mesleki değerini pekiştirin. *Comenius Yemini* Bir öğretmen olarak, hayattaki en önemli görevlerden birini, yeni nesli eğitme görevini üstleniyorum. Amacım, insanlığın sahip olduğu bilgi, kültür ve becerilerden mürekkep bu havuzu genişletip yaşatmak. Her adımımı adalet ve dürüstlükle atmayı ve tüm öğrencilerimin gelişimini desteklemeyi görev biliyorum ki her birey kendi yetenek ve becerilerine uygun olarak tastamam bir insan olarak yetişebilsin. Anne babalara, koruyucu ailelere ve çocuklar ile gençler için çalışan diğer görevlilere eğitim faaliyetlerinde yardımcı, olmak için de çabalayacağım. Özel olarak benimle paylaşılan bilgileri başkalarına aktarmayacağım ve çocukların ve gençlerin mahremiyetine saygı göstereceğim. Ayrica bedensel ve ruhsal dokunulmazlık haklarını da koruyacağım. Himayemdeki çocukları ve gençleri siyasi ve ekonomik sömürüden korumaya gayret edeceğim ve her bireyin kendi dini ve siyasi kanaatlerini geliştirme hakkını savunacağım. Mesleki becerilerimi korumak ve geliştirmek için durmadan çabalayarak kendimi mesleğimin ortak hedeflerine ve meslektaşlarım işlerinde desteklemeye adayacağım. Toplumun üstün yararını gözeterek hareket edeceğim ve öğretmenliğin itibarını yükselteceğim.
Reklam
Egitim politikalarını şekillendirirken, eğitimin niteliğinin ancak ve ancak (akademik açıdan) daha zeki insanların öğretmenlik yapmasıyla yükselebileceği efsanesinden kaçınmak gerekiyor. Bununla birlikte, Finlandiya'dan ithal edilebilecek, geçerliliği bulgulara dayalı eğitim politikaları ve reformları da var elbette Bir öğrencinin akademik olarak üstün başarı sergilemesinin muhakkak çok iyi bir öğretmen olacağı anlamına gelmediğini kabul etmek iyi bir adım öncelikle. Başarılı eğitim sistemleri daha ziyade doğru insanları bulmaya odaklanır, sonra da bu insanlara öğretmenlik eğitimi verir.
Her başarılı öğrenci illa iyi öğretmen olmayabilir
Öğretmen adaylarını en parlak notlara sahip gençler arasından seçmektense, bir ömür öğretmenlik yapmayı tutkuyla arzulayan gençlerin en iyi yanlarını ortaya çıkaracak bir öğretmen eğitimi tasarlamak daha doğru.

Okur Takip Önerileri

Tümünü Gör
İşbirlikçi öğrenme
Öğretmenler: Öğretimde bütüncül çocuk [whole-child] yaklaşımını benimseyin. Sınıfınızdakive okulunuzdaki tüm öğrencilerin sağlıklı ve güvende olduğundan, katılım gösterdiğinden, destek aldığından ve gerektiği kadar çabalamaya teşvik edildiğinden emin olun. Sanat, müzik, fiziksel aktivite sosyal bilimler de dahil, her konuya eşit derece ağırlık veren daha zengin bir müfredat oluşturmak için mes- lektaşlarınızla ortak çalışın. Öğrencilerinize çoklu zekâ kuramını öğreterek yetenek ve başarının çeşitli biçimlerde tezahür ettiğini anlamalarını sağlayın. Öğretimde işbirlikçi öğrenme yöntemlerini kullanın; içerdiği unsurlar bakımından bu yöntemler her nevi öğrencinin faal olmasına ve aidiyet hissi geliştirmesine imkân verir ve onları daha katılımcı, daha şevkli kılar.
Eşitlik yetmez hakkaniyeti hedefleyin
'Finlandiya rüyası şuydu: Ailevi, sosyal veya kişisel şartları ne olursa olsun tüm çocuklar için her mahallede iyi bir okul. İyi eğitimli bir kadroya sahip iyi bir ilkokula erişimi garanti altına almak, o dönemde Finlandiya' da hem insan haklarına dair meselelerin hem de ekonomik sorunların üzerine gitmek için olmazsa olmaz bir adımdı. O zamanlar nispeten yoksul, tarıma dayalı küçük bir ülke olan Finlandiya'da toplumsal bütünlüğü, demokrasiyi ve refahı sağlamanın en iyi yolu, tüm çocukları eşit ve iyi bir şekilde eğitmekti. Finlandiyalılar, 1966 yılında yayınlanan "Eğitimde Firsat Eşitliği" başlıklı Coleman raporuna büyük önem verdiler: bu rapora göre öğrencilerin akademik başarısı okudukları okulların kalitesinden ziyade okulun toplumsal bileşimi ve öğrencilerin ailevi şartlarıyla ilgiliydi. Finlandiyalı eğitimciler ve siyasetçiler de şu sonuca vardı: Okullar, çocukların eğitimde izleyecekleri yolu ve geleceğe dair beklentilerini etkiliyorsa eğer, o halde çocukların her gün evden okula taşıdıkları eşitsizliklerle baş edebilecek kapasiteye sahip olmalılar. Tüm okullar, tek tek her ögrencinin sağlığı, beslenmesi ve mutluluğunun yanı sıra, sosyoekonomik koşulların sebep olduğu eğitim eşitsizlikleriyle de sistematik bir şekilde ilgilenmeli.
Reklam
Sınıflarda küçük veri
Geçmişte yaşanmış korelasyonları öğrenmemizi sağlayan büyük verinin küresel eğitim reformu için faydalı olduğuna şüphe yok. Fakat öğretim ve öğrenim süreçlerini daha iyi hale getirmek isteyen reformcuların küçük veriye her sınfta var olan çeşitlilik güzelliğe ve ortaya çıkardığı mevcut neden- sonuç ilişkilerine daha fazla dikkat etmesi şart. Eğitimi sürekli daha iyiye taşıyabilmek için büyük ve küçük veriyi bir arada kullanmak gerekiyor, bu zaten hayatın pek çok alanı için geçerli. Kesin olan bir şey varsa o da şu "Eğer küçük veriyle yönetmezseniz, büyük veri ve sahte korelasyonlarla yönetilirsiniz."
Korelasyon neden sonuç ilişkisi değildir
Bugün karşı karşıya olduğumuz sorun şu: Dünyanın dört bir yanında eğitim politikalarına yön verenler, okullarda fark yaratan ayrıntıları yeterince kavramadan, kendi ulusal öğrenci değerlendirme sistemlerinden ve uluslararası eğitim veri tabanlarından elde edilen büyük veriye dayalı korelasyon ve algoritmaları kullanarak eğitim sistemlerini yeniden yapılandırıyorlar. Örneğin 2015 yılında Cambridge Üniversitesi'nde verilen bir doktora tezi, PISA araştırmasına katılan OECD ülkelerinin çoğunun, gelecek PISA testlerindeki performanslarını artırmak amacıyla, eğitim politikalarında büyük ölçüde PISA verilerini baz alan değişikliklere gittikleri sonucuna varıyor (Breakspear, 2015). Peki, büyük veriye istinaden yapılan değişiklikler, okullarda ve sınıflardaki öğretim ve öğrenim süreçlerini iyileştirmeye yetecek mi gerçekten?
İstatikleri değil, küçük veriyi kılavuz edinin
2002 yılında ABD'de yürürlüğe giren No Child Left Behind (Hiçbir Çocuk Geride Kalmasın) yasasının ardından , üçüncü sınıftan sekizinci sınıfa kadar tüm öğrencilerin okuma ve matematik konularında her yıl standartlaştırılmış sınavlara girmesi ülke genelinde zorunlu hale geldi; lise öğrencileriyse son senelerinde tek bir Sınava girecekti. Buna ilaveten, okulların ve öğretmenlerin durumunu düzenli olarak ölçmek üzere her eyaletin kendi sınav kıstasların ortaya koyması istendi. Bu testlerden elde edilen verilere göre çeşitli öğretmen değerlendirme prosedürleri de ortaya çıktı. Gelgelelim bütün bu iyi niyetli çabalara rağmen, kazanımlarda henüz kayda değer bir gelişme görülmüş değil. İnsanın anlamlandırabileceğinden çok daha fazla veri elde edilmiş oldu sadece.
Öğretmenler : teneffüsleri öğrenme vakitleri haline getirin
İlkokullarda öğrencilerinize tüm çocukların katılabileceği oyunlar öğretin ki teneffüslerde herkes aktif olsun ve kabul gördüğünü hissetsin... Oyun alanının kalitesi arttıkça tenefüs kalitesi de artar.
Finlandiya eğitim sisteminin demirbaşlarından biri olarak teneffüs
Muhtemelen beşinci sınifa giden bir oğlan çocuğu koşarak yanımızdan geçip bir sürü bank ve ağacın olduğu uzak bir köşeye gitti. Küçük ve sevimli bir maymun gibi ağaca tırmandı ve yerden iki üç metre yüksekte bir dala oturdu. Çocuğun bu ağaca sık sık çıktığı belliydi, fakat Amerikalılar gördükleri manzara karşısında besbelli endişeye kapılmıştı. Içlerinden biri, "Ya oradan düşerse?" diye sorunca, bize eşlik eden Finlandiyali okul müdürü şöyle cevap verdi: "Düşerse, muhtemelen bir daha oraya tırmanmaz. Finlandiya'daki pek çok okulda öğretmenler, öğrenciler oynarken veya fiziksel aktivitelerde bulunurken bir miktar riski göze alırlar, görünüşe göre ABD'deki ögretmenlerse buna pek yanaşmıyor. Zaten ziyaret ettiğimiz okuldaki Finlandiyalı öğretmenler de teneffüs kültürünü konuklara şu şekilde açıklamışlardı: "Gerekli tüm güvenliği sağlıyoruz, fakat çocuklarımız oynarken alınabilecek tüm önlemleri almaya gerek görmüyoruz."
Reklam
Akran koçluğu, iki veya daha fazla sayıda öğretmenin halihazırda kullandıkları öğretim pratikleri üzerine düşünmek yeni beceriler araştırıp geliştirmek birbirlerinden bir şeyler öğrenmek, birlikte ders anlatmak ve okulun gelişimine ortaklaşa katkıda bulunmak üzere birlikte çalıştıkları özel bir süreç. Showers ve Joyce (1996), öğrencilerin öğrenme süreci ve nasil öğretmeleri gerektiği hakkında ögretmenlerin taşıdıkları fikirleri değiştirmek için klasik eğitim programlarının ve seminerlerin yeterli olmadığının farkındalardı. Bu doğrultuda, eğitimlerde öğrendiklerini sınıfa taşıyabilmeleri için öğretmenlere bazı imkânların sağlanması gerektiğini öne sürdüler: yeni becerilerini uygulayabilecekleri güvenli ortamlar, uzmanların ve meslektaşlarının geribildirimleri, bu yeni öğretim becerilerini güvendikleri meslektaşlanıyla birlikte kendi sınıflarında prova etme fırsatı.
Okulda yalnızca öğrenciler değil, öğretmenler de öğrenir
"Okulların tek işlevinin öğrencilere bir şeyler öğretmek olduğuna dair bir inanış var. Neden öğretmenler de okulda bir şeyler öğrenmesin ki?" Fakat şöyle bir şey de var: Öğretmenler ve eğitimde dönüşüm hakkında yapılan çalışmalar, öğretmenlere verilen mesleki bilgi ve beceri geliştirme eğitimlerinin pek de etkili olmadığını ortaya koyuyor.
İşbirlikçi ögrenmenin Finlandiya'ya gelişi ise 1980'li ylların ortasını buluyor. O tarihlerde Finlandiyalı öğretmenlere ve öğretmen eğitmenlerine bu yenilikçi yaklaşımın ilke ve yöntemlerini öğretmeleri için aralarında Johnson kardeşler ve Liz Cohen gibi isimlerin de bulunduğu Amerikalı araştırmacılar Finlandiya'ya davet edildiler. ABD'de gerçekleştirilen araştırmalar inceleyen Finlandiyalı eğitimciler ile idareciler, bir pedagojik yaklaşım olarak işbirlikçi öğrenmenin her nevi öğrencinin yararına olduğu ve birbirinden farklı konu başliklarinda uygulanabilceği konusunda ikna oldular. 90'lı yılların başında Finlandiya'nın ulusal eğitim reformundan sorumlu yetkililer, işbirlikçi öğrenmenin okulları iyileştirmede işe yarayacağına o kadar eminlerdi ki bu yaklaşımı başlıca eğitim ilkelerinden biri olarak ulusal müfredatın ve ardından tüm öğretmen eğitimi ve formasyon programlarınin asli unsurlarindan biri kıldılar. İsrailli eğitimciler Yael ve Shlomo Sharan'in katkılarını da barındımakla birlikte esasen bir Amerikan icadı olan işbirlikçi öğrenme yaklaşımını, Finlandiya'daki okulların verimli birer öğrenim ortamı haline gelmesinde hayati bir rol oynadığı, bugün çoğu Finlandiyalı öğretmenin hemfikir olduğu bir gerçektir.
Çeşitli eğitim kuramları ile öğretim metotlarından oluşan ve pedagojiye yeni bir yaklaşım getiren işbirlikçi öğrenmede asıl amaç, okul ve sınıflardaki faaliyetleri akademik ve sosyal öğrenme deneyimleri şeklinde düzenlemekti. Tabii buradan, işbirlikçi öğrenmenin öğrencileri küçük gruplara ayırmaktan ibaret bir yaklaşım olduğu sonucu çıkmamalı; işbirlikçi öğrenme küçük gruplar içinde pozitif bir karşılıklı bağımlılığın tesis edilmesini gerektirir. Yani bir grubun üyeleri ya hep birlikte başarırlar ya da hep birlikte başarısız olurlar.
198o'li ve 90'lı yıllarda yeni bir eğitim sistemini hayata geçirmekle uğraşan Finlandiyalı eğitimciler ve idareciler, Gardner'ın kuramının yeni yeni gelişen Finlandiya eğitim sistemi için biçilmiş kaftan olduğuna karar verdiler. Daha kapsamlı bir eğitim vizyonunun öğrencilere çok daha faydalı olacağı ilkesini esas alan bu kuramda, öğretmenlerin çeşitli öğretim metotlarından, pedagojik kuramlardan ve etkinliklerden faydalanarak sadece mantıksal ve dilsel zekâları gelişmiş olanlara değil, tüm öğrencilere ulaşmaları öngörülüyordu. Öğretmenlere yönelik Finlandiya çapındaki eğitimler de bu çoklu zekâ kuramına göre yeniden düzenlendi; bu yeni eğitimden geçen öğretmenler "belli bir öğrencinin belli bir konuyu öğrenmesini mümkün kılacak" yollar bulmakla yükümlü oluyordu. Buraya kadar anlattıklarımı toparlamak üzere, Finlandiya'daki okullarda verilen eğitimin temel felsefesinin öğelerini şöyle sıraladım: ögrenme sürecini her bir öğrenciye uyacak şekilde kişiselleştirmek, çok yönlü öğretim metotlarına başvurarak karmaşık bilgi ve becerileri muhtelif biçimlerde öğretmek ve uygun yöntemler ile öğrenim destekleri olduğu sürece herkesin her şeyi öğrenebilecegini kabul etmek. Gardner'ın çalışmaları ve yarattığı etki olmasaydı, Finlandiya' nın eğitimle ilgili uluslararası düzeydeki başarıları da muhtemelen söz konusu olmayacaktı.
97 öğeden 1 ile 15 arasındakiler gösteriliyor.