Onun ruhunda da tıpkı bende olduğu gibi, acı veren, toplanıp olgunlaşan ve şimdi bir çıkış yolu arayan bir şey vardı. Bu şey, onu dehşete düşürüyordu. Tutkun olduğu şeyi, vurulmuşluğunu kendisine acı acı hem itiraf etmek istiyor hem de istemiyordu.
İşte o zamanlar ilk defa içimde bir şeyin, ad veremediğim ama zaptedilmez bir şeyin uyandığını hissettim. Bu, duyduklarımı, düşündüklerimi ve gördüklerimi yalnız kendime saklamamak, onu bir yolla ifade ederek başkalarıyla da paylaşmak arzusu idi.