Hiçbir şey yok. Sadece agaçlarla kaplı, sonsuz bir labirent var. Bu ormana öylesine keskin bir sessizlik hakim ki, sessizlik kulaklarıma büyük bir basınç yapıyor. Sanki bulutlu bir günde akşam karanlığı inmiş gibi bir karanlık, sadece hiçbir şey olmadığını görmeye yetecek kadar hafif bir aydınlık var. Bir patika olmadan karanlik içinde koşturuyorum, sürekli arıyorum, arıyorum, arıyorum... Zaman ilerledikce çılgına dönüyorum ve daha hızlı hareket etmeye çalışıyorum... Ama ne zaman ki arayacak bir şey olmadığını fark ediyorum, hiçbir şey bulamıyorum . Benim için, bu boş, kasvetli ormandan başka bir şey olmadığının ve olmayacağının farkına varıyorum. Hiçbir şey... Genellikle tam burada çığlıklar başlıyor...
Zaman geçiyor. İmkânsız göründüğü zaman bile. Hatta saatin her tik tak edişi insanın canını acıtsa da. Yavaş yavaş geçiyordu saniyeler. Yalpalayarak ve sessizliklerin içinde sürünerek. Ama bir şekilde geçiyordu... Benim için bile...