OGREDIK

256 syf.
·
Not rated
·
Read in 43 days
İçimizdeki Şeytan
İçimizdeki ŞeytanSabahattin Ali
8.3/10 · 172.5k reads
Reklam
Sana teşekkür borçluyum evlat... Bana dünyanın hakikaten suratına tükürülmeye bile değmez olduğunu ve bu dünyada suratına tükürülmeyecek bir tek,ama bir tek insan bile bulunmadığını sağlam bir şekilde ispat ettin.
Sayfa 184Kitabı okudu
Karanlık
Karabasan gibi üzerime çöken kasvetli boğucu his. Ruhumdaki kırıklık ve yaralanmışlık sesime yansıyor. Acaba bu hislerden bir gün kurtulabilecek miyim. Kurtulmanın tek yolu yalnızlık mı? Yoksa yalnızlık bile kurtarmaz mı bu hislerden. Belki de kendimden kurtulduğum gün bu hisler sonsuza kadar yok olur. Aksini düşünmek istemiyorum ruhum bedenimden ayrıldığında bu hisleri taşımaya devam etmek sonsuza kadar sürdürmeyi düşünmek dahi istemiyorum.

Reader Follow Recommendations

See All
Müşkül vaziyette kalan bir insan için böyle hükümler verilir mi? Asıl iyilik tanımadıklarımıza yaptığımız iyiliktir; halbuki biz bütün hüsnüniyetimizi dostlarımıza saklayıp bunların dışında kalanları bir çırpıda ve kısa bir hükümle fena addediyoruz!
Sayfa 127Kitabı okudu
Bana öyle geliyor ki, sizin gülmenizle kızmanız, iltifat etmenizle azarlamanız arasında hiçbir fark yoktur... Size ait hiçbir şey çirkin olamaz sanıyorum.
Reklam
Haydi, deniz kenarına bir yere gidip dolaşalım. Bugün canım insan yüzü görmek istemiyor; geniş, uçsuz bucaksız bir şeye...ve sana bakmak istiyorum!
Hem fena bir şey söylemedi ki... daha fena ne söyleyebilirdi... beni sevdiğini söyledi... bir insan tarafından sevilmek bu kadar fena mı? beni şimdiye kadar kim sevdi? annem, babam... belki... ama bu ne biçim sevgiydi?
Bir damarını keserek kanını dışarı akıtan bir adam da ancak bu kadar içini verebilirdi.
Ben bu kızı muhakkak tanıyorum. Yani ruhumu tanıyorum.
Size gelince modern halklar... Belki köleniz yok ama hepiniz kölesiniz. Onların özgürlüğünün bedelini, kendi özgürlüğünüzle ödüyorsunuz. Tercihinizle boşu boşuna övünebilirsiniz, bense bunun insanlıktan çok korkaklık olduğunu düşünüyorum.
Reklam
Alçak ruhlar büyük insanlara inanmaz, rezil kölelerde özgürlük sözcüğünü duyunca alaycı alaycı gülümser.
Ömer, yalvarır gibi cevap verdi: "Bana istenecek bir şey söyle, uğruna can verilecek bir şey söyle, hemen dört elle sarılayım..." Nihat güldü: "Gördün mü? Derhal sapıtıyorsun. Hayatta hiçbir şey, uğrunda ölmek için istenmez. Her şey yaşamamız için olmalıdır. Hatta biraz ileri gideyim, kendi yaşamamız için... Sen kafanın içindeki yokluğa o kadar saplanmışsın ki, derhal uğrunda can feda edecek bir şey arayarak ikinci bir yokluğa dalmak istiyorsun! Yaşamak, herkesten daha iyi, herkesten daha üstün yaşamak, insanlara hâkim olarak, kuvvetli, belki de biraz zalim olarak yaşamak... Dünyada bundan başka istenecek ne vardır? Hayatını bu gayeye vakfet, görürsün, nasıl birdenbire canlanacaksın!"
Demek hayat böyle iki adım ilerisi bile görülmeyen sisli ve yalpalı bir denizdi.Tesadüflerin oyuncağı olacak olduktan sonra ne diye bir irademiz vardı?Kullanamadıktan sonra göğsümüzü dolduran hisler ve kafamızda kımıldayan düşünceler neye yarardı? Yaşayışımıza ve etrafımıza şekil vermek arzusuyla dünyaya gelmekten ise hayatın ve muhitin verdiği şekli kolayca alacak kadar boş ve yumuşak olmak daha rahat, daha makul değil miydi?
Şurada gördüğüm genç kız, bana, dünyaya gelmeden, daha dünyanın, daha kâinatın teşekkül ettiği sıralardan tanıdığım birisi gibi geldi.
Özgürlük, her iklimde yetişen bir meyve değildir, her halkın ona erişmesine imkan yoktur.
173 öğeden 1 ile 15 arasındakiler gösteriliyor.