Ah Leyla

Ah Leyla
@Leylimleyley
"azını çok gös- teren, azıyla hem kendi doyan hem aptal doyuran"
Sayfa 31
Reklam
Başka insanları bir şey sandığım anlaşılmasın, kendi- ni bir şey sanmayan başkasını hiç saymaz. Başkasına kıymet vermek (vermeye, verir görünmeye razı olmak da denebilir) için önce bir doymak, taltif edilmek, şu diken diken tüylerin yatıştırılması gerek ki dönüp başkasına da "Eh fena değil," diyebileyim. Bunu diyebilenler bir ağız birliği etmişçesine cehennem çukurundan bir vesile uzaklaşmış, kısmen de ol- sa rahata ermiş, şimdi, tüm bunlardan sonra her şeye kar- şı müsamahakår, olmuş, durmuş oturmuş halin tatlısını ye- meye geçmiş, aslında başka da hiçbir şeyi değişmemiş insan- lardır. Buna da olgunluk deniyor. Neden hep boynuzu kula- ğı düzen olgunlaşıyor da, işi rast gitmeyen, teslim olmayan, beceremeyen, becerebildiğine muhatap bulamayan diken di- ken haliyle aslında olgunluğa daha yakınken en uzak kalan oluyor, bir de ayıplanıyor? m. a vi için Orend çok bu ka Sezdi cu hal mu,h boşl enar z olan werde s unlara turnak al ban ses Yeni yetişen neslin rahatlığı, özgüveni, utanmaz arlan- maz, sıkılmaz -doğru, sıkmak varken niye sıkılsın- kaldı- rım kargası gibi her şeye üşüşmesi, hiçbir şeyin sahibini ara- maması, en basit şeyi en yüksekle kıyaslaması, bunu yapıp da ayıplanmaması pek tuhafıma gidiyor,
Sayfa 29
Öyleydi de neden sadece oradaydı, gerçek bu kadar az görülür, yaşanır bir şey mi, bilmiyorum. Bazen sezdiğim; zaten insanın gerçeğe hayatta pek seyrek, pek uçucu haller- de ancak tesadüf edebilmesi ve bu halin de görüldüğünü an- lar anlamaz kayboluvermesi. Onun dışındaki uzun mu, kısa mı olduğu belirsiz sürekli akış sadece bir hayalin, boşluğun akışı, akışı, akışı. Yakalasanız, eliniz boş.
Sayfa 28

Reader Follow Recommendations

See All
Sanat bile hemen hiçbir şeyi kendi kendine düşünemeyen, halledemeyen, tartama- yan kimselere yönelik değil midir? Elbet bunları hedef alır. Düşünen, yaşarken anlayarak geçen kimse, sanatı ister iste- mez aptalca, kendisinin de aptal yerine konulduğu bir dü- şüklük olarak görür. Sanatçının hedefi de zaten onlar de-ğildir. Bir de sanatçı dostu
Sayfa 27
Ufak tefek ve basit parçalar ile her zamanki gibi büyük bir şey yapıyor hali yaratmaya biraz olsun muktedir- dim. O basit şeyi, kendisi avam olmayan kadının sandviç ta- bağı gibi süslüyor, karşısında ağır vakarlı duruyor, paye ve kültürle yoğrulmuş olduğunun ifadeleri ile zenginleştiriyor- dum. Bu sayede yine böyle kadınların sandviçlerinin ev ka- dınlarının başları peşlerine karışarak yaptığı böreklerden, sarmalardan daha kıdemli ve önemliymişçesine öne geçme- sini, haksız iltifat almasını sağladığı gibi sağlıyordum. Ah ev kadınının o anki şaşkınlığı. Ağır, zor şeyleri bu şekilde kü- çümsetebiliyordum da, beni zorlayanlar klasik, daha görür görmez "Tost mu o?" diyebilen, ayağı yere basar, hayal, kur- gu, yalan, süs bilmeyenlerdi. Yani düz bir şeriat yaşayanı, bi- leni kandırmak çok zor, hatta imkânsızdı. Ama tasavvufçu- lar gibi, öyle görünüyor ama aslı aslında böyle, diye diye, çe- vire çevire hakikati ararken yalanı bile kaybetmeyi beceren- leri kandırıp durmak pek de hüner istemiyordu. Bu her hal- ta atlayan, her söze, her yaldıza inanan ama maalesef kaçı- nılmaz olarak kendileri saydamcasına bomboş olanlar, böyle ne versen yiyenler, yediklerinin en güzel, en samimi, en za- rif... şey olduğundan bahsederlerdi. Ama zaten hevesli, me- raklı, ilgili... hep böyle değil midir?
Sayfa 26
Reklam
126 öğeden 16 ile 30 arasındakiler gösteriliyor.