“İstanbul halkı devletlerine, nimetlerine mağrur oldular. Hak yolundan ayrıldılar, nefis havasına düştüler. Biri birini aldatır, biri öbürünün elindekini almaya çalışır. Namusa iftira atarlar, leke sürerler.”
Bu satırlar ne zaman yazılmış biliyor musunuz?
Yaklaşık 350 yıl önce.
Mehmed Halife, yüreği sızlayarak İstanbul’un hoyrat, değerbilmez çürümesini anlatıyor.
Ve şöyle devam ediyor:
“Bütün esnaf hilekâr. Ulema ilmin faziletini unutmuş, avam ise zina ve livataya (ters cinsel ilişki türü) düşmüş. İstanbul’un üzerinde bir bela dolaşıyor. İstanbul böyle devam edemez ya bir merhametsiz kılıç sahibi kesecek, ya bir salgın gelip kıracak, ya da bir ateş düşüp yakacak bolluk içinde aklını ve ahlâkını kaybeden insanları kül üstünde çırılçıplak bırakıp yaptıklarına pişman kılacak.”
İnsanlığa güven duymanın tam olarak yıkılışı böyle oluyormuş diyordum, umut kapılarının, pencerelerinin sıkı sıkıya kapatıldığı bir kararlık hali, artık hiç kimsenin aralayamayacağı bir demir kapı...