Kimbilir büyüdüğümüzde, şimdiki acılarımızı ve üzüntülerimizi saçma bir şeymiş diye hatırlayacağız belki. Ama yetişkin olana kadarki bu uzun ve can sıkıcı dönemi nasıl yaşamamız gerekiyor? Bunu kimse söylemiyor. Kendi haline bırakmaktan başka çaresi olmayan kızamık gibi bir hastalık mı acaba? Ama kızamıktan ölenler, gözlerini kaybedenler de var. Kendi haline bırakmak olmaz. Her gün böyle bunalıma girip, sinirlensek de aynı zamanda yoldan çıkarak geri dönüşü olmayan bir hale gelen ve hayatları mahvolup altüst olan insanlar, intihar edenler var.
Yaşım ilerledikçe okuldaki ahlak ile toplum içindeki ahlak arasında çok büyük fark olduğunu anladım. Okulda öğretilen ahlaka riayet eden biri kendini aptal durumuna düşürür. İnsanlar onları garip biri diye yaftalar.
Dünyada beyinlerini tüketerek yaşamaya mahkûm zavallı insanlar vardır, onlar hayattaki en cüzi gereksinimlerini bile omuriliklerinin ve beyinlerinin en kıymetli altınıyla öderler.
Gerçek mutluluk, yavaş yavaş, azar azar gelir ve bu bizim hayata bakış açımızla, çevremizle, çevremizdekilere karşı davranışımızla doğrudan doğruya ilgili ve orantılıdır. Mutluluk, birbirini tamamlayan ufak tefek şeylerin birikmesinden doğuyor.