Kavrayış gücünü rahat bırakmayan bir heyecanla okudu ve ertesi cümlenin ne getirebileceğini öğrenme sabırsızlığı yüzünden önündeki cümlenin anlamına dikkat etmeyi beceremedi.
Aşk mı, aşk dediğimiz şey ne ki? Diye düşünmüştü. Aşk ölüme engel olur, aşk hayatın kendisidir. Her şeyi, anlayabildiğim her şeyi ancak onları sevdiğim için kavrayabiliyorum. Her şeyin varlığı, her şeyin var oluşu sadece içimdeki sevgiden ileri geliyor. Her şey yalnız sevgiyle belirtilebilir. Aşk tanrının ta kendisi, ölmekse benim yani aşkın küçücük bir parçacığının her şeyin öz'ü olana o ölümsüz kaynağa yeniden dönmesinden başka bir şey değil.
Nataşa hiç bir zaman öyle şeyler geçirmemiş hiç bir zaman fedakarlık etme zorunluluğunu duymamıştı. Hep başkalarını kendi uğruna fedakarlık etmeye zorlar, buna rağmen herkese kendini sevdirirdi.
Dünyanın en sevgi dolu, en cömert kalbindeki tüm mutluluk umudunu bir süreliğine yerle bir etmişti; üstelik ne kadar kalıcı bir zarar verdiğini henüz kimse bilmezdi.
Arkadaşının isteğinin uygun olup olmadığına karar vermeye Mr. Darcy'nın ne hakkı var ya da arkadaşının ne şekilde mutlu olacağını kendi başına nasıl belirliyor, yönlendiriyor, anlamıyorum.