Azıcık dingin bir zaman... azıcık dingin bir sevgi... azıcık dingin bir söz. Azıcık içimize baksak orada bize gülümseyen sonsuz bir dünya. “Evrimin altın anahtarı çeşitlenmeden yanadır" sözünü, "yazının altın anahtarı çeşitlenmeden yanadır" diye okumanın zamanı geçip gitmektedir.
Ey harflerden yapılmış sonsuzluk... kalbine ölümün nişanı düşen herkes bir gün eşiğinde durup, "biraz daha güzellik" diyecek sana...
İyilik, korku içinde yaşar mı hiç? Haysiyet yarasımn merhemi var mıdır? Yüzü yere düşen insan evlere nasıl sığar?
Şimdi neden acı verir eski mutluluğumuz?*
Gönül yorgunluğu, insan yorgunluğu mudur, beden yorgunluğu mu?
Şükür cehalet bitti! Kimse okumuyor, herkes yazıyor. Kimse öğrenmiyor, herkes biliyor. Kimse susmuyor, herkes konuşuyor. Kimse çekilmiyor, herkes ortada. Kimse kederlenmiyor, herkes şenlik. Kimse yere bakmıyor, herkes gökyüzü. Kimse sevmiyor, herkes arzu ediyor. Kimse gözyaşı değil, herkes küfür. Kimse eşik değil, herkes ufukların ötesi. Kimse gölge değil, herkes ışık.
Tevazu bitti. İncelik bitti. Hatıra bitti. Gönül bitti. Şarkı bitti.
Bir aynalar pazarı ki, yaşıyoruz işte...
Cehalet bitti şükür! Bilgiyle bilgisizlik arasındaki o anlamsız ayrım kalktı! Artık herkes her şeyi biliyor. Artık herkes kendini şehvetle seviyor. Kaldıysa bir huzursuzluk, o da bilmeyenlerin bilenleri küçümsemesinden başka bir şey değil! Herkes bilgi zehirlenmesinden ölecek! İki söz arasında kir-çapak, aksırık-tıksırık, toz-pas gibi sesler duyulsa da, herkesin siyasetten iklime, aşktan ölüme, hukuktan petrole, karıncalar dan kutuplara... büyük düşünceleri var! Hatta şiir, müzik, resim... bilmek ne, hepsine kendi yüksek seviyelerinden sözler, sesler, renkler ekliyorlar. Öyle yüce gönüllü ki herkes, kimse dehasını esirgemiyor. (...)
Buradan, yalnızca sevgi olan bir sevgi doğar mı hiç, heves doğar mı, özgürlük arzusu doğar mı, güzellik dünyamıza yürür mü, bir başkası bize sevinç verebilir mi...
Zaman değil, bir sonsuz hüzün, dedim, usulca doğrularak. Yazarken, yaşarken... bir çınlama, bir ân, beşinci mevsim, on üçüncü ay, sekizinci gün. Belki de bir yetinmeme ruhu. Giz li bir geçicilik acısı. İçimizde dışımızda bir boşluk. Geçer ve yoktur. Her şey yabancıdır artık. Hem acı hem arzu, hem hayal hem hatıra, hem unutuş hem kırbaçlı bir bellek. Eşyalar, ağaçlar, kuşlar, dağ başları, lambalar, ay ışığı, ırmaklar, sesler, parmaklar, çocuklar... gövdemizde çiçeklenen ne varsa, kalbimizde yaprak dökmektedir aynı anda. Zaman hüzündür(...)
Dünyanın bütün pencerelerini açıp bağırmıştım bir gün, hatırlar mısın: bu dünyada ölümden büyük zaman, ölümden büyük günah yok! Sonra çaresizce susmuştum: 'insan yaşıyorken özgürdür, insan yaşıyorken özgürdür.'
İki damla yaş, düşer hâlâ yüzüme...
«Önce kendine, sonra başkalarına» ilkesi ilk bakışta bencilce bir yaklaşım olarak değerlendirilebilir. Ne var ki, bir insan ancak kendisine verebildiğinde diğer insanlara da «gerçek anlamda» verecek şeyi olur.
Şimdi dünya herkesten yapılmış bir gönül yorgunluğu. Şimdi dünya soğuk. İnsan büyüdükçe bir bir ayrılıyormuş sevdiklerinden. İnsan güzellikten önce korkuyu görüyormuş. Şimdi dünya eşiklerde bir salkım gözyaşı. Kimse odalara sığmıyor. Yollar bir yalnızlık ıslığı. Herkes topuklarında bir tomurcuk arzuyla uyuyor. Şimdi dünya başsız sonsuz bir alın çizgisi. İçinde bütün kadınlardan bir anne. İçinde bütün babalar sigara dumanı. Sen bir basma entarisin ki gittiğin her yer eteklerinde çiçekleniyor. Gülmüyorsun da gökyüzü yıldızlarını döküyor üstümüze. Kömür kokularını sevdiğim kadın, sen ne zaman büyüdün. Ne zaman bütün şarkıların kederi oldun. O yoksulluk içinde bizi ne zaman doğurdun. Nasıl sevdin bu kadar yalan insanı. Köpükler, gamzeler, menevişler... ölümü nerende sakladın.
Şimdi dünya evlerde bir ayrılık ayini.
Şimdi hepimizin
Kilitlerden perdelerden bir yuvası var
Kentlerden bir korunak kurduk
Lambalarımız korkuyla ışıyor
Hepimiz hepimizin zalimi ve mazlumuyuz
Anne, baba ve çocuklardan
Bir büyük paydada
Vicdanımız eşyalarımızdan rahat
Boynumuzda başka hayatların ölü fotoğrafları
Eşiklerimizde sevgisiz şarkılar
Dönüyoruz dünya diye kendi gövdemizi...
Sonra sabah olur
Evlerden çıkarız
Herkesten yapılmış binlerce herkes
Birden korkarız
Yalnızlığımız ortada bırakmıştır bizi
Bu kadar insanı nasıl severiz!
Önümüzde her hayalden bir hareli yol
Alın çizgilerimizde çeki taşı bir gelecek
İlk sokakta kayboluruz.
Her yer başka tanrıların gökyüzü
Her söz bir bulantı cümlesi ağzımızda
Boğuluruz.