Mert Aykut

Mert Aykut
@Maykut7
İstanbul
İstanbul
3 reader point
Joined on April 2024
En kalabalık yalanlarımı sıraya dizecektim. Korkup kaçacaktı azınlık kelimeler. Ölümüme meydan okuyacaktı belki sol yanımda duran et. Başına buyruk kelimeler kaçacaktı belki, zelzele olacaktı sesimde. Ama sen bilmeyecektin...
Reklam
Sana dair tutulacak sözlerim var mavide...
Sana dair nicedir birikmiş sözlerim var. Yığının en tepesinden alsam kelimeleri, orada, en dipte öylece bekler bulurum sana söyleyemediklerimi ve asla söyleyemeyeceklerimi...

Reader Follow Recommendations

See All
Oraya git. Yeniden doğmayı dilediğin yere. Sakın korkma, akmayan zamanın üstünde gezindiğini hissedeceksin. Gerilecek uygunsuzluğun, boğacak pişmanlığını. Her adım er geç gerçekleşecek bir duâdır bu şehirde. Ama ben bir falcıyım. Umut verecek olan her yalana yatkınım. Git ve gör yazılanı... Mardin kağıda yazılmıyor sevgilim.
Gideceğin yerin adı bitkilerle yaşama dönen hasta bir prensesin ismi. Tanrının ona bağışladığı hayata o da bir şehir armağan etmiş. Binlerce yılın ışığıyla renk değiştiren, neredeyse görünmezlik kazanan, topraktan doğan ve toprağa gömülen köylerden geçeceksin. Hayat veren zehirlerden, vahşi akan su sarnıçlarından yaralarını iyileştireceksin. Kanayan parçalarını tek tek toplayacaksın. Anılarını isimsizleşene kadar hiçbir kelime yeterince anlatamayacak gördüklerini. Tılsımlı bir yere gidiyorsun. Havası da, toprağı gibi sana benziyor. Bu şehir ölüme izin vermiyor.
Reklam
Halbuki aynı hislerin melodisinde düet yapmışlığı var iç seslerimizin. Kuytu hislerin randevusunda buluşmuşluğumuz var kalabalıkta.
Bu gece gibi bir gecede, onu bir şiire çizmemi bekliyordu gelişi. Kaç kelebek ömrü tüketecekti hasreti, kaç savaş, kaç deprem görecekti yaşlı dünya..? Sonunda bana gelecekti o...
Ruhum yanlış bir cenine üflenmşti... Ve ruhum şu anda kendi olmakla meşguldü.
Sadece toprak önemserdi mavi gözlü adamı. Nasırlaşmış ve güneş altında yanmış ellerini toprağa sürer, bir şeyler mırıldanırdı. Hapisten çıktığında diktiği fidanlar meyve vermeye başlamıştı. İlk meyveyi gördüğünde öylesi sevinmişti ki onlarca fidan dikmişti. "Meyvelerin birazını satar kendime tütün alır, çoğunu da köylünün çocuklarına veririm" diye düşünmüştü. Ceviz, vişne, kiraz, elma, armut ne varsa dikmişti. Onlarca... Yüzlerce... Hepsiyle tek tek ilgilenirdi. Bir çocuk gibi gözlerinin önünde büyütmüştü onları.