Gerçekten, kimi vakit bir davranış bütün bir faciayı geliştirir; bir sözün söylenişi bütün bir varlığı parçalar, bir bakıştaki umursamazlık en mutlu tutkuyu öldürür.
Kadınlarda duygularını pek parlak sözler söylemeden de belirtebilmek gibi eşsiz bir ustalık vardır; sözlerine, daha çok, söyleyişlerle, kımıldanışlarıyla, duruşlarıyla, bakışlarıyla anlam kazandırırlar.
Çok seviyordum onu. Hani insan kendini sever ya… Canı acısın, kötü olsun, üzülsün, ağlasın istemez ya… Tıpkı altın kafeslerde onu saklayacak kadar kıymetli bir sevgiydi benimkisi…
Gecelerin ıssız sessizliğinde, herkesin kendinden bile gizlediği mahrem sırları dile gelir. İşte öyle anlarda, insan ya sevdiğini özlerken yakalar kendini, ya da tek başına yaşadığı hayatın yükünü kaldıramıyordur.
Hayatın ağır yükü ise, imtihan bilincindeki kişilere zor gelmez. Yük ağırdır. Öyle ki bazı yükler deri yaralar açar. Hüzne boğar, ağlamalara gark eder. Ama sızıyı veren sabrı da vermiştir.
Hangi gecenin sabahı olmadı ki ?
Hangi kıştan sonra yaz gelmedi ki ?
/safiye çetinkaya/
“Size bu sabahtan beri başıma gelenleri anlatacağım.” dedi Alice oldukça çekingen bir sesle; ‘dünü anlatmamın bir yararı olacağını sanmıyorum, çünkü dün başka biriydim.”