Akış
Ara
Ne Okusam?
Giriş Yap
Kaydol

Mel

Dervişler ile hiçbir akrabalığım olmamakla beraber, onlara can ve gönülden bağlıyım; şahlık ile dervişliğin birbirinden uzak olduğunu söyleme; şahım, fakat dervişlerin bendesiyim. Biliyorum, senden ayrılmak beni helak eder; öyle olmasa idi, bu şehriden gidebilirdim. Senin kara zülfüne gönül bağladığımdan beri, cihanın perişanlığından kurtuldum.
Reklam
İçkiyi terk edem perişanım; ne yapacağım bilmiyorum, hayretteyim. Başkaları peşiman olup, tövbe ederler; ben, tövbe ettiğim hâlde, peşimanım.
İslâm uğrunda çölde avare oldum, kâfirler ile hep çarpıştım; kendimi şehit etmeğe azmetmiştim; Tanrıya şükür ki, Gâzi oldum. 

Okur Takip Önerileri

Tümünü Gör
Şeyhim Bey. Mahlâsı Süheylî olduğu için, Şeyhim Süheylî derlerdi, öyle şiir söylerdi ki, korku uyandıran söz ve tâbirler kullanırdı. Beyitlerinden biri şudur: Gam gecesinde ahlarımın girdibad ı gökü yerinden oynattı; gözyaşlarımın seli ejderhası, rub-ı meskûnu (dünyanın insanlarla meskûn olan kısmını) yuttu.
Toza bulanmışsın, kimi avlamak için gezip tozdun; tere boğulmuşsun, kimin hararetli gönlünden geçtin. 
Reklam
İlk gazelimi o gün, orada iken, tamamladım. O tamamlanan gazel şudur: Canımdan başka, vefadâr bir yar bulamadım; gönlümden başka, sırlarıma mahrem bulmadım.
Bâzan, mecnunlar gibi, tek başıma dağ ve çöllere gider, bâzan bahçe ve mahalleleri sokak sokak dolaşırdım. Ne yürümeğe ve ne de oturmaya ihtiyarım vardı; ne gitmeye ve ne de kalmaya karar verebiliyordum. Ne gitmeye kuvvetim, ne de kalmağa takatim var; ey gönül bizi bu hâle sen düşürdün. 
Zayıflığım dan, gölge gibi oraya - buraya düşüyorum eğer bir duvar bulamazsam, düşerim. * Sultan Ahmed Mirza’nın Ayşe Sultan Begim adlı kızını, babam ve amcam daha hayatta iken, benimle nışanlamışlardı. Şâbap ayında, Hocend’e geldiği zaman, evlendim. İlk zamanlarda ona karşı sevgim fena değildi. Fakat bu ilk evlenmem idi. Hayave hicabımdan, her
Yeryüzü, mühendislerin kesin delillerle ispatladığı gibi felekler âlemi karşısında o kadar küçüktür ki, sanki daire içinde bir nokta olup onun büyük bölümünü ya su kapladığından ya da aşırı sıcak veya soğuk sebebiyle yerleşilemez durumdadır. Kara parçalarının tümü ise yer kürenin oldukça küçük bir bölümünü oluşturmaktadır. Bununla birlikte,
Dimaşk'ta Arapların (müslümanlar) Dimaşk Camii (Şam Ümeyye Camii) dedikleri bir mescitleri vardır. Dünyada bucaminin bir benzerinin daha olduğunu zannetmiyorum. Halk bu caminin Ben-hadad sarayı olduğu söyler. Burada (cami)sihirli bir işçilikten çıkmış, senenin günlerine göre açılan delikleri olan kristal camdan mamul bir duvar bulunmaktadır.
Reklam
Mihnet ve zahmet insanlara mahsustur. Ben suret âleminin her tarafını dolaştım. İnsan her yerde gamlı ve biçaredir. Herkes kendine göre bir mihnete yakalanmıştır. Hiç kimseye muafiyet beratı verilmemiştir
-Gece ile Gündüzün Münazarası- Gece ve gündüzün birbirlerine üstün gelmek için Münazara sırasında gösterdikleri delilleri dinle. Bu, gönülden gam ve kederin şiddetini uzaklaştıran bir sergüzeşttir. Onlar üstünlüklerini ispatlamak için mücadeleye giriştiler. Bu övme ve kınama konusunda şöyle sözler geçti: Gece: Tanrı gündüzü geceden yarattığı
Ölmekten ve olmaktan hiçbir sohbette bahis açılmıyor artık. Eskiler için hayat bir muamma idi ve onun içinde hayatın gayesini sezinceye kadar o muamma üzerine düşünmeyi bırakmıyorlardı. Ve onu bir kere sezince bütün hayatlarını o gayeyi tahakkuk ettirmelerini sağlayacak şekilde tanzim ediyorlardı. Eskiler arkalarında bıraktıklarının üzerine bile isimlerini koymaya yanaşmazlardı, şimdikiler daha hayatlarında kendilerini aziz ilan ediyor, isimlerle unvanlarla insanları ihtirama davet ediyorlar. Oysa ihtiramın zoraki davet edilecek değil, kendi kendine uyanacak bir şey olduğunu en iyi bunların bilmesi gerekirdi. Güya dilleriyle kendilerini inkâr ediyorlar ama aynı anda bütün uzuvları ayağa kalkıp ispatı vücud ediyor. Eskileri ve onların hallerini yollarını anlamamız giderek zorlaşıyor. Dönüp arkamıza bakmadan burnumuzun dikine gitmenin faydası yok. Dün olduğu gibi artık herkesin fos çıktığını gördüğü sahte cennet vaatleriyle avunup oyalanamayız. Dün olduğu gibi "Durmak yok, dolu dizgin ileri!" diyemeyiz. İleride bir şey yok. İlerisi karanlık. İlerisi kargaşa. İlerisi cinnet.  Belki de bunun için en başta eylemenin dinlemeyle, dinlemenin düşünmeyle ve beklemeyle yakınlığını yeniden öğrenmeliyiz. Zira ne dinlemesini ne beklemesini bildiği için çoğu ölü doğmuş, geri kalanları da eylemenin en asgari şartlarını dahi yerine getirmediği için akim kalmış girişimlerin dünyayı ne hale getirdiği ortada. 
25 Mayıs 1915 Bu gece, bugün o kadar top geçti ki yedi-sekiz tren, kırk vagondan ibarettir. Acaba bu harp yazın da bitmeyecek mi? Ya kışa kalır isek? Hepimizde ümid-i necat [kurtuluş ümidi] kesiliyor. Eyvah, buralarda mahvolup gideceğiz! Vatanımızı, ailemizi görmek nasip olmayacak mı? Artık birbirimizi teselli edemiyoruz. Biri düşünür iken
Bismillahirrahmanirrahim Övgü ve ihtiramın ziyadesi, Yüce Yaratıcı'nın nimetine mazhar ve "Sizi yeryüzün dehalîfe kıldık" buyruğu fehvasınca adaletle hükmeden sultanların yegâne efendisi olan; farklı tabakalar arasında ihtilaf vukuunda anlaşmazlığın giderilmesi için "Allah'ın size olan nimeti‑ni hatırlayın: Hani siz
240 öğeden 1 ile 15 arasındakiler gösteriliyor.