Home
Search
What to Read?
Sign In
Sign Up
Shopping
Explore
Books
Authors
Readers
1000Kitap Android ApplicationFREE – Download from Google Play
1000Kitap iOS ApplicationFREE – Get it from App Store
©2024 · 1000Kitap Web Application · 2.37.27
Melek Kaçak
Melek Kaçak
@Melek_6206
Artık demir almak günü gelmişse zamandan
Meçhule giden bir gemi kalkar bu limandan
Siyaset Bilimi ve Kamu Yönetimi/ blog yazarı
Öğrenci
21 February 2001
1664 reader point
Joined on November 2019
Şu anda okuduğu kitap
Okuma Hedefleri
Kitap yazın okumalık tam bir klişe kitap. Konusu güzel ilerliyor. Ancak çevirmenin çevirirken argo bir dili kullanması (özellikle erkeğin kullandığı tabirlerde) benim düşük puan verme nedenim.
Konusuna dönecek olursak; düşmanı olarak gördüğü bir adamın aslında ona aşık olduğunu anlamayan baş kadın karakter, onunla birlikte sevgili rolü yapmak zorunda kalır. Başta oyunla başlanan şey aşka dönüşür. Ancak bu hikayede zaten baş erkek karakter kıza önceden aşıktır.
Edebiyatla kalın...
İnsanoğlu içine hapsolmuş bir kafeste biçilen süreç boyunca dönüp durur. Benliğinin ağlarını kafese çarparak örer. Ördüğü ağlardan kendine bir kurtuluş yolu yaratır. Bu yolun sonu yine ona bağlıdır.
Oktay Akbal, monoton bir hayat yaşayan iki farklı karakterden yola çıkarak insanın içsel yolculuğuna bir ayna tutmuştur. İnsan mutluluğu ararken gerçekten de her yol mübahtır mı diyor? İnsan aşık olduğu zamanlar sadece hissedilen tutkunun mu esiri oluyor? Bu gibi derinlikli sorulara cevap niteliğinde bir eserdir.
Kitap ince olmasına rağmen hemen alıp bir günde bitirilecek bir kitap değil. Çünkü üstünde düşünülmesi gereken bir kitap. İnsanın içsel yolculuğunu mükemmel bir şekilde yansıtmış. Ben okurken çok etkilendim. Özellikle sonunun istediğim şekilde olması beni daha da mutlu etti. Herkesin mutlaka okuması gereken bir kitap. Ama öyle bir seferde bitirmemenizi tavsiye ediyorum.
Edebiyatla kalın...
Bu kitabı okumadan önce ana fikri tam anlayabilmek için İran yapımı Soraya'yı Taşlamak youtu.be/zfu_dGNeumY filmini izlemeniz daha iyi olur. Birebir olmasa da kitabı okumadan önce güzel bir girizgah olabilir.
Şehir dışından gelen bir yabancı tarafından tecavüze uğrayan Nora din büyükleri tarafından recm cezasına çarptırılır. Ancak Khouf'a gelen yabancı bir kadın tarafından yardımla kurtulma umudu taşımaya başlar.
Kitabın dili bir ağır geldi bana. Ben yazın sıcaklarından da etkilenip kendimi kitaba tam verememiş olabilirim. Ancak okurken zorlandım. Fakat kitabın konusu güzel lakin aman aman mutlaka okuyun diyeceğim kitapların arasında değil..
Keyifli izlemeler. Keyifli okumalar.
Reader Follow Recommendations
#spoiler#
1581 yılında doğmuş bir adam kendisinde bulunan bir anormallik nedeniyle bir türlü ölmemektedir. Ortaçağın karanlığına, savaşlara şahit olup sevdiklerini geride bırakmak zorunda kalmaktadır. Ölebilmesi için beynine direkt darbe alması gerekmektedir. Ancak bunu yapmaması için bir nedeni vardır. Annesinin "Yaşamalısın, çünkü insanlığın sana ihtiyacı var." sözü için yaşamaya devam eder. Buna da yaşamak denirse
Nereye giderse belli bir zaman sonra orayı bir süre sonra terk etmek zorunda kalır. Çünkü yaşı ilerlediği halde fiziksel olarak yaşını yansıtmamaktadır. Bu yüzden gittiği her yerde büyücülükle, cadılıkla, canavarlıkla suçlanır.
Bir paronayak adamın kurduğu cemiyet sayesinde insanlar arasında normal görünmeyi nasıl başaracağını öğrenir. Ayrıca o cemiyet sayesinde onun gibi başka insanların da olduğunu öğrenir.
Kitabın seveninin neden çok olduğunu okurken anladım. Biraz distopya, biraz tarih barındıran kurgu gerçekten işçilikle işlenmiş. Ama şunu anlayamadım; kitabı okuyan bir kısım da sevmedi. Evet kitabı okurken edebi bir arayış içinde olmamak gerekiyor. Lakin kitap da kötü değil. İyi vakit geçirmek için okunacak muazzam kitaplardan. Film tadında. Bence bu tarz okumalar yapmayı seven herkes okumalı.
Edebiyatla kalın...
Biz müjganla ağlaşırız
Yalnız bir varlığımızı hiçbir karşılık beklemeden Türk varlığına halkına armağan etmiş bulunmaktayız. Türk halkı ve Türk bağımsızlığına armağan etmiş bulunmaktayız.
( Denzi Gezmiş,savunma)
Lale, Fuat, Sumru ve Talip'in ekseninde başlayan Avuçlarımda Hala Sıcaklığın Var 68 kuşağına perspektif bir bakış açısı sunar. O yıllarda okuyan öğrencilerin ne zorluklar ile karşılaştığını aktarmaktadır. Amerikan filolarının haberini alan vatansever gençler sesini duyurabilmek için çabalarken bir yandan da tahsillerini yapmak zorundadır. Dönemin hükümeti Amerikan emperyalizmine ılımlı yaklaştığı için gençlerini nasıl harcadığını, kardeşi kardeşe nasıl kırdıttığını ve bu olaylardan nemalananların nasıl yükseldiğini görmekteyiz..
Bu kitabı okurken tüylerim diken diken oldu. Aklım bazı şeyleri almadı. Boşa koydum olmadı doluya koydum olmadı. Okurken gözyaşım halihazırda beklemekteydi. Çok etkilendim. Benim için ruhen yorucu olsa da muazzam bir yolculuktu.
Kitabı okuduktan sonra Mehmet Ali Birand'ın 32. Gün programının 12 Mart Belgeseli'ni youtu.be/UcCKCx5G0dM izlerseniz daha kalıcı oluyor bazı şeyler.
Keyifli okumalar ve keyifli seyirler... Edebiyatla kalın...
Son evre kanser hastası olan Nicola yakın arkadaşının evine üç aylığına gelir. Burada bulduğu bir klinikte alacağı tedavi sayesinde tamamen iyileşeceğini düşünür. Bulduğu tedavi yöntemi onu ölümle yaşam arasında bir yere getirir. Arkadaşı daha çok kötülenmemesi için tedaviyi bırakmasını önerir. Ancak Nicola onun bu acılarının içinden kanseri attığı için olduğunu söyler.
Arkadaşlığın bir hastalıkla birlikte sınandığı yalın, akıcı, kolaylıkla anlaşılan bir eser.
Edebiyatla kalın.
Adalet sadece duvarda bir yazı olarak mı kalacak?
Avcının Son Gecesi son zamanlarda çokça söz edilen toplumsal konulara parmak basmasıyla güncel tarihsel bir belge eseri haline gelmiştir.
Bir katil düşünün ki sadece masumlara dokunmaya kıyanların ve buna rağmen adalet önünde yargılamayanların cezasını kendi eliyle veriyor. Yani kendi adaletini kendi sağlamaya çalışıyor. Küçük yaşta doktor olmak isteyen kardeşinin tecavüz edilip öldürülmesi tüm her şeyin başlangıcı olmuştur. Belirlediği listeye göre yavaş yavaş tüm canileri öldürmeye başlar. Kader bu ya onu iki seçenek arasında kalmasına neden olacak birine gönlünü kaptırır. Bu kişi savcı Feryal'den başkası değildir.
Savcı Feryal idealist bir kişiğiyle tanınır. Birçok davayı başarıya ulaşmıştır, işine önem veren bir kişidir. Her şey iyi giderken karşısına çıkan bir davada çıkmaza düşer. Çünkü bir tarafta pedofilileri öldüren bir katil, ki kendisi de geçmişinde tacize uğramıştır, bir taraftan ise katile duyduğu aşk onu yıpratmaya başlar.
Kitabın kurgusu zaten mükemmel ancak yazarın alıntıladığı şiirler, kullandığı mitolojik öyküler, ele kadın hakları ve yer verdiği imkansız görünen bir aşkla kitabı zirveye taşımış.
Herkes mutlaka ama mutlaka okumalı.
İncelememi bir alıntıyla noktalamak istiyorum: "İnsanlar sıklıkla kadınların ne istediğinden dem vurur. Aslolan ne istemedikleridir. İzinleri olmadan onlara dokunmanızı istemezler mesela. Sırf boyun eğmedi diye şiddet görmek, razı olmadı diye tecavüze uğramak, toplumun onlara yakıştırdığı rolleri reddettiler diye yaftalanmak istemezler."
Çocukluk insanın hayatını belirleyen en önemli dönemidir. O evrede yaşanılan olaylar ileriki yaşlarda bir travma olarak insanın karşısına çıkar. Bu yüzdendir ki bir insan hakkında genel bir yargıya varmadan önce insanı o duruma getiren koşullar ele alınmalı.
Çevirmenliğini Yaşar Nabi Nayır'ın yaptığı Sokak Kızı bir kız çocuğunun kendisini seven iki erkek arasında kalmasıyla başlar. Bu kız için sürekli birbiriyle mücadele ederler. Değişik yarışmalar düzenleyip kaybedenin kızı rahat bırakması üzerine sözler verirler. Ancak kader onları ayırır. Çocuklar birer genç delikanlı olurlar. Artık aralarındaki dargınlık bitmiştir. Birlikte portakal satarak geçimlerini sağlarlar ama akıllarında hala o kız vardır. Gittikleri her yerde onu bulmak ümidiyle etraflıca bakınırlar. En sonunda onu bir genelevde görürler.
Kitabın gerek konu bakımında gerekse anlatış tarzında bir kusur yok. Gayet anlaşılır bir üslup kullanılmış. Herkes mutlaka okumalı dediğim kitaplar arasında kesinlikle yerini aldı.
Edebiyatla kalın...
"Hiçbir şeyden korkmuyordum. Bu yüzden özgürdüm. Çünkü yaşamımız boyunca bizi köleleştiren isteklerimiz, umutlarımız, korkularımızdır. Özgürlüğüm onları öfkelendiriyordu. Hala istediğim, hala korktuğum ya da hala özlediğim bir şey kalmış olması hoşlarına giderdi. O zaman beni köleleştirebilirlerdi." Firdevs
Sıfır Noktasındaki Kadın'da Firdevs adlı bir kadının hayat kadınlığına itilme yolculuğu ve bu yolculuğun sonunda katil olup idama mahkum edilmesi ele alınmıştır.
Firdevs küçük yaşlardan itibaren aile içinden başlayan tacizlerle karşı karşıya kalır. Henüz çocuk olduğu için olanlardan anlam çıkaramaz. Amcası ona iyi niyetlerle yaklaşıyormuş izlenimi verip onu kendi evine götürür. İlk başlarda her şey gerçekten de iyidir. Firdevs okula gider, amcasına ev işlerinde yardım eder. Ancak daha sonra amcasının niyeti ortaya çıkar ve rutin tacizlerine başlar. Firdevs ortaokulu bitirene kadar bu tacizler devam eder. Amcası evlenince amcasının karısı ondan kurtulmak için evlendirilemesini ister. İşte Firdevs'in önünde yaşamını belirleyen o yol çıkmıştır.
Bence bu kitabı on beş yaş ve üstü tüm herkes okumalı. Kitapta herkes için çıkarılacak büyük ders dersler mevcut.
Edebiyatla kalın.
Ben ve yeğenlerim açtık ekmek çalmak zorundaydım. Ekmek çaldım hapse attılar orada bana her gün ekmek verdiler. İşte hayatın adaleti buydu. - Jean Valjean
Jean Valjean hayatın ona getirdiği zorluk karşısında ekmek çalmak gibi bir suç işlediği için dokuz yıllık kürek cezasına çarptırılır. Cezasını bitirdikten sonra ruhen tükenmiş olarak mahkumiyette olduğu yerden uzaklaşır. Aç ve yorgun olduğu halde gittiği her han, konaklama yeri veya bir gecekondu sahibi ona ne yemek verir ne de kalacak yer çünkü onun elinde forsa ( kürek mahkumu) olduğuna dair bir kağıt mevcuttur. Ancak hayat onun ikinci dönüm noktası olacak olan kilise ve kilise cemaati ile karşılaştırır. Kilisedeki rahip kim olduğuna bakmadan ona yiyecek ve yatacak verir. Jean Valjean ise büyük bir içsel çatışmadan sonra kilisede yemek yerken kullandığı gümüş çatal, bıçak takımını çalıp kiliseden kaçar. İşte ondan sonra her şey eskisi gibi kalmaz. Jean Valjean bir kürek mahkumundan olgunlaşmış bir ruh olarak kurtulur.
Sefiller ayrıca bir ruhun yücelmesi üzerinden Fransa'nın tarihine ışık tutar. Birçok ülkenin talihini değiştiren Waterloo Savaşı'nın tarihteki yerini ve savaşın halk üzerindeki etkisine rehberlik eder. Siyasi bakış açını yanı sıra kürek mahkumluğunun insan ve toplum üzerindeki etkilerine değinir.
Kitap çok uzun ve okunması korkunç görünse de o kadar güzel bir şekilde sıkmadan ilerliyor ki insan nasıl bittiğini anlamıyor. Herkesin, mutlaka okunması gereken kitap listesinde yer almalı.
Edebiyatla kalın.
"Hiç kimse keyfinden suç işlemez! İsteyerek de hapse girilmez. Ben sizden kelepçemin çözülmesini istemedim,istemem de. Yalnız, sen vazifesinin aslanı arkadaşım, günün birinde hapse düşersen, kelepçeli ellerine bak, beni hatırla. Bir de bana kim düş hapse dedi diye düşün, olmaz?"
Orhan Kemal'in iki kitaplık olan Suçlu serisi, toplumun dışına itilmiş çocukların suç işleme potansiyelerine ve onların hayatlarına değiniyor.
İlk kitabından Cevdet'in babası annesinin ölümüne neden olmuş ve evin temizlikçisiyle evlenmiştir. Kendinden yaşça küçük olan yeni karısı başka birine aşık olur ve ona iftira atıp onun hapse girmesini ister ancak babasının suçunu Cevdet üstlenmiştir. Hapse giren Cevdet orada hayatın farklı bir penceresinden bakma imkanı bulur. Orada tanıştığı bir çocuk hayatına iyi anlamda dokunur ve çıkmasına yardımcı olur. İkinci kitabında ise biraz daha büyüyen Cevdet'in hayalleri, hırsları ele alınmıştır.
Bu seriyi mutlaka okunmalı denilen eserler arasına alıyorum çünkü bir çocuğun suça teşvik edilmesi ya da toplumdan soyutlanması, özgüvenini kaybetmesine neden olması müthiş bir anlatımla ele alındığı için.
Edebiyatla kalın.
Yeşilin kızı Anne 1908 yılında Kanadalı yazar Lucy Maud Montgomery tarafından yazılmıştır. Eser, her yaştaki okuyucuya dönük bir kurgu roman olarak kaleme alındı ve yirminci yüzyılın ortalarından bu yana klasik çocuk edebiyatı romanı olarak kabul edildi. Sanal ortamda diziye çevrilmesi sonucunda geniş kitlelerce tarafından tanınmıştır.
Anne yetimhanede büyüyen bir çocuktur. Onun hayatını değiştiren evlatlık verme belgelerinde bir hata meydana gelmesi olmuştur. Çiftlik işlerine bakması için erkek evlatlık çocuk isteyen Cuthbert ailesine evlatlık verilir. Zorlu bir kabul aşamasından sonra artık Green Gables'in en sevilen kişisi haline gelmiştir.
Sekiz kitap olması biraz hikayeyi sıkıcı hale getirmiş. Ayrıca son kitabın neredeyse tamamının Birinci Dünya Savaşı'nda Anne'nin kızı Rilla'nın ekseni etrafında oluşması kitabı hikayeyi Anne'den soyutlamış. İlk beş kitap müthiş ilerliyor fakat serinin devamı aynı istikrarda ilerlemiyor.
Edebiyatla kalın
Leyla kimdir bilir misin? Hani yardım çığlığı arşa çıkarken kimsenin duymadığı, yardım elini uzatmadığı sonu üçüncü sayfa haberinde silik bir fotoğraf olarak kalan kız. Nasıl tanımazsınız! O aramızda o içimizden biri.
Leyla ailesinin evinde sürekli aşağılanan erkek olmadığı için sokağa bile çıkarılmayan bir kızdır. Ancak amcasının çalışması için babasının aklına girmesiyle evden çıkıp hayatının dönüm noktasına doğru son hızla ilerler. Fabrikada çalışmaya başlayan Leyla orada gördüğü yiğit, mert bir kişiliğe sahip olan Ömer'e aşık olur. Onun için ilk aşktır.
Bir gün fabrikada tek kalmasıyla patronun tecavüzüne uğrar. Hayatının karanlık dönemi artık başlar. İşe gitmek istemez evde sürekli hastayım diye dolaşır ancak babasının bir gün onu işe gitmediği için deli gibi dövmesinden dolayı hastaneye kaldırılır. Orada hamile olduğunu ve düşük yaptığını ailesiyle birlikte öğrenir. Ondan sonra onu katil olacak raddeye getiren olaylar yaşar.
Antabus kitabını elime almamda bu cümle etkili oldu: "Benim babam bile özbeöz babamken, kız tarafı değil erkek tarafıydı". Bu cümle o kadar vurucu ki daha baş sayfalarda yer alan bu cümlenin kitabın nasıl güzel olacağının sinyallerini veriyor.
Mutlaka ama mutlaka her kız çocuğunun ve kız çocuğu babaların okuması gereken bir eser. Maalesef ki günümüzde geçen bize hiçte yabancı gelmeyen kadınların başına gelenleri ele almıştır.
Edebiyatla kalın..
Frenc Molhar 12 Ocak 1878 yılında Budapeşte’de dünyaya gelmiştir. Ailesinin baskısı ile Hukuk Fakültesine girdi ama gazeteci olarak iş yaşamına başladı.
Gazeteci olarak yayınladığı makaleleri ile adını duyurmayı başardı. Budapeşte’yi ve yaşayanları o kadar iyi tanıyordu ki konuları özenle seçerek rahat bir üslupla kaleme alıyordu.
Ferenc
Yıl 1945 Nazi döneminde; toplama kampında gaz odaları, insan yakmak için koca koca fırınlar vardı. Bunlar göz önünde olan işkence yöntemleriydi. Arka plan ise ayrı bir vahşet içeriyordu. İnsanlar üzerinde biyolojik, psikolojik deneyler yapılıyordu. Nazi Almanyası'nın çöküşünden sonra tüm bilgiler ışığında suçlular yakalanmıştı. Ancak ya bir gün tekrar gün bir gün tekrar dirilirlerse.
Nufüz sahibi işadamı Kenneth Ellinder, Charlie Priest'ten oğlunun cinayet davasına bakmasını ister. Charlie davayı çözerken davanın onu tarihe götürdüğünü görür. Olay İkinci Dünya Savaşı'nın son günlerine kadar dayanır.
Kurgusu başta yavan ilerlese de yüzüncü sayfadan sonra kurgu açılıyor. Sayfaları hızla çevirmek istiyorsunuz.
Keyifli okumalar
