Ama daha önce tımarhane kurumunun -niteliği bir yana- yalnızca kurum olarak var olmasıyla bile neden olduğu zararlar üzerinde durmak istiyorum. Akut, yani tanımı gereği geçici bir nöbete yakalanan ve tepeden inme kararlarla, nerdeyse mekanik olarak, tımarhaneye kapatılan birçok hastanın, orada ilaçların ve kapalı yaşamanın etkisiyle, "kronik", yani bir daha hastanenin duvarları dışına çıkamayacak gerçek ruh hastaları haline geldikleri iyi bilinen bir olaydır. Ruh hastalarını hastaneye kapatma mekanizmasını ortadan kaldırıp onun yerine -gündüz hastanesi ya da dispanser gibi- "gezici" müdahaleleri yeğleyenlerin iyi tanıdıkları bir etkidir bu. İtalya'da Basaglia tarafından yapılan (daha doğrusu savunulan) reformun derin anlamı da buradadır. Basaglia'nın istediği, sinir hastalıkları hastanelerini kapatıp hastaları ya özel kliniklere ya da gönüllü ailelere devretmek suretiyle, hem akut hastaları hem de kronikleri tımarhaneye tıkılmanın mekanik kötü etkilerinden kurtarmaktı. Doğal olarak böyle bir reform ancak büyük halk hareketlerinin olduğu bir dönemde, işçi sendika ve partilerinin yardımıyla tasarlanabilirdi. Bastırıcı bir zihniyetin egemen olması yüzünden Fransa'da bunun düşünülmesi bile güçtür. Bilindiği gibi İtalya'da da Basaglia'nın reformu başarısızlığa uğradı. Artık hastaları toplumda konuyla ilgilenen bütün etkili ve yetkili çevrelerin elbirliğiyle belirledikleri bu cehennemden çıkarmak için ne yapılabilir ki?..
Sayfa 293 - Can Yayınları, 1. Baskı, 1996