Simyacı atını sürdü.
''Kim ve ne olursa olsun, yeryüzünde her insan her zaman dünya tarihinde başrolü oynar. Ve doğal olarak o bilmez onu.''
Delikanlı gülümsedi. Hayatın, bir çoban için bu kadar önemli olabileceğini hiç düşünmemişti.
İlk kitapta evreni tanımaya çalışmanın yarattığı heyecan; yazarın çelişkili, kimi zaman boğucu ve basit aşk cinsellik kurgusu ile ucuz, okuyucu çekme çabasını göz ardı ettim. Ama bu kitapta karakter mekan aşinalığı nedeniyle bazı şeyler gözüme daha çok battı. Hikayeye sonradan dahil olan üç karakteri sevdim. Yazarın fantastik öğe oluşturuş tarzını seviyorum. Keza dili de okuyucuyu çok kasmayan samimi bir dil. Ama her şeye rağmen karakterlerin psikoloji yöntemi ve diyaloglarını işlemek konusunda çok başarısız. Kitabımızın güçlü baş karakteri olan Alina artık bir yetişkin olmasına rağmen hala çocukça tavırları ve ilk kitaptan beri hiç değişmeyen bir karakter "gelişememesine" sahip. Üçüncü kitap için daha olgun bir baş karakter beklentisine girdim. Ayrıca kitaba baş kahramanlarımız Malyen Alina Karanlıklar Dayısı arası -hatta kimi zaman zoya vb.maksat sevişmek olsun diyen onlarca kişinin katıldığı- aşk otuz beşgenini okumak sıktı beni. Özgün bir kurgusu olduğunu düşünenler olmuş ama maalesef bu fikre katılamayacağım her şey o kadar olasılıklar dahilinde tekdüze gelişti ki beni şaşırtan tek bir şey dahi olmadı. Genç yetişkin fantastik kurgu klasmanında yeterince dolaşmış biri için yüksek ihtimalle okuduğu son 10 kitaptan toplama bir kitap olduğunu düşünecektir. Yine de kitap; insana bir mola vermek, kafa dağıtmak, fantezya edebiyat açlığını yatıştırmak için yetiyor da artıyor. Ara sıra denk gelen acı çekirdek misali başarısızlıklar söz konusu olsa da insan çitlemeye devam ediyor. Benim için ortalama bir fantastik kurguydu, üçüncü kitap için daha pişmiş bir anlatım beklentisiyle seriye devam edeceğim.
Derin bir iz bıraktığını iddia edemesem de etkilenmekten kendimi alıkoyamadığım bir kitap oldu.
İçeriğine gelecek olursam... Pek çok konuda yetenekli olmasının yanı sıra müzik dehasıyla parlayan Erik namıdiğer Operadaki Hayaletimizin başarılı bir soprano olan Christine Daae olan özel ilgisinin, saplantı ve aşka dönüşümü aynı zamanda vikont
Evet, Daroga. Alnıma düşen gözyaşlarını hissetmiştim! Öyle yumuşak ve tatlılardı ki! Maskemin altına doğru süzüldüler. Gözlerimdeki yaşlara karıştılar. Evet.. dudaklarımın arasına döküldüler. Dinle, Daroga; ne yaptığımı bir dinle. Gözyaşlarının bir damlasını dahi kaybetmemek için maskemi çıkardım ve kaçmadı benden! Ve ölmedi de! Hayatta kaldı; benim için benimle birlikte ağladı. Beraber ağladık! Bu dünyanın sunabileceği bütün mutlulukları tattım.
Diğer çocukların topla oynaması gibi, onlar da kalpleriyle oynadılar oyunlarını. Adeta kalplerini top gibi birbirine atıp tutuyorlardı. Ama her atışta çok ama çok dikkatli olup her seferinde kalplerini yakalamaları gerekiyordu.
Düşük beklentiyle okumaya başlamanın getirisiyle kitap, bende hayranlıkla ya da düş kırıklığı olarak tesir etmedi.Gelgelelim konuya; sadece kitabın başında ve sonunda ismi geçen Walto'nun gemisiyle denize açılması ve kuzeye yaptığı yolculuk sırasında buz dağları arasında mahsur kaldıkları sırada kaderin karşısına çıkardığı V. Frankenstein'i gemiye alması ve esrarengiz öyküsünü dinleyip bu yabancının öyküsünü kız kardeşine mektuplar şeklinde anlatmasından ibaret. Ben de herkes gibi canavarımızın yaratıcısı olan Cenevreli bilim insanı Frankenstein'i, bizzat canavarın kendisi zannetme yanılgısına düştüm. Tüm kitap boyunca canavarın bir ismi olmayışını da saçma buldum. Onun dışında bilimkurguyla harmanlanmış etik, varoluş, tanrı sorunu gibi kavramların yazarca yorumlanışını da zevkle okudum. Özellikle kitabın başlarında simyanın üstündeki tozlu çarşafları kaldırılması, amaçsız ve bilimden uzak bir uğraş olduğu yanılgısının da belirtilmesi çok hoş. Devamında akıcı ilerleyen, ağdalı bir dili olmayan bi kitaptı. Zaman zaman iblis ve Victor arasındaki davanın haklı tarafını bulamamak ve her ikisiyle de ayrı empati kurma durumu da oldu. Keza sonu da tam olması gerektiği gibiydi. Bende derin anlamlar bırakan bir kitap olmadı ama hiç de fena değildi.