Akış
Ara
Ne Okusam?
Giriş Yap
Kaydol

Mert Kuru

Mert Kuru
@MertKuru
M. Kemal Atatürk - 1283 Felsefe-Tarih-Politika-Edebiyat “Okumak, beyinde ihtilâl yaptırır...”
Siyaset Bilimi ve Kamu Yönetimi
16 Temmuz 1999
545 okur puanı
Mart 2021 tarihinde katıldı
Sabitlenmiş gönderi
Maymundan gelmeyi insan olma onuruna yediremeyen yaklaşım çamur olmayı kendine layık görmektedir!
Reklam
Tevrat-İncil-Kur'an üçlüsünün sunduğu Tanrı imgesi
Tanrı'nın köleci ve ilkel olması durumunda her şeyden ön-ce, yaratılanlar "kul" ilan edilecek ve bu durum her fırsatta başlarına kakılacaktır. Dahası eşitsizlik hayatın temel kuralı olacak, yığınsal sefalet ve ölümler, günümüze dek insanlığın baş belası olmaya devam edecektir. Elektiriğin, motorun, hatta yazının bulunması için bile binlerce yıl geçecek, insanoğlu, çıplak ve mağaralarda yaşamak zorunda kalacağı asırlar geçirecektir. Bunlar yetmezmiş gibi bir yandan şeytan başından eksik olmayacak, diğer yandan da cehennemin ateşiyle tehdit edilip duracaktır. Üstelik şeytanın oyununa geldiler diye insanlar toplum toplum, şehir şehir, Allah'ın yıldırımları, depremleri, fırtınalarıyla yok edilecektir. Sevgi ve yardım değil, zorluklar ve hesap verme söz konusu olacaktır. Ve ne acıdır ki Tevrat-İncil-Kur'an üçlüsünün insanlara sunduğu dünya yaşamı ve tanrı imgesi, bu tanımlama ile örtüşmektedir.
Çalışma önerisi sadece ticaret ve ibadet ile sınırlı olup, her türden sorgulamayı "günah" ilan ettiği için İslam dünyası, başta Hezarfen İbn-i Rüşt, Farabi, Sühreverdi, vb.) olmak üzere, tüm sıra dışı unsurların sesini kısarak kendini koyu bir Ortaçağ katanlığına hapsetmiştir.

Okur Takip Önerileri

Tümünü Gör
Varın yoktan meydana gelmesi olanaksızdır.
Hiçten hiçbir şey meydana gelmeyeceğine göre, her şeyin kendisinden çıktığı şey bir hiç değil, bir varlık" yani madde ötesi bir ruh değil, bizzat madde olmak durumundadır. Dolayısıyla bilimin gerek mantığı gerekse yasaları çerçevesinde şu nokta her halükarda çok nettir: "Kozmik Yumurta"nın yaratıldığı (yoktan var edildiği) iddiasıyla ancak cahil insanlara yönelik kandırmacalar yapılabilir; nitekim yapılmakta olan da budur.
Uzayın göreceliğini kanıtlayan Einstein,Tanrı uzayda diyen Newtonu çürüttü
Kendisi dindar bir insan olan Newton, gerçekte yaptığı buluşuyla Tanrı'nın dünya üzerindeki egemenliğine son veriyordu. Artık, "Tanrı, yaratan ve ilk hareketi veren kişi düzeyine düşürülmüştü. Her şeyi o yaratmıştı, ama daha sonra her şey doğa yasalarına uygun olarak gelişmek zorundaydı. Dinin yerdeki, gökteki her olayda elini gördüğü Tanrı, böylece evrenin dışına sürülüyor, kendisi de kanunlara tabi bir hükümdar durumuna düşürü­lüyordu. Gök cisimlerinin hareketinin çekim yasasıyla keskin bir açıklamaya kavuşturulması sonucunda, dünyanın evrenin merkezi ve dolayısıyla insanın Tanrı'nın ayrıcalıklı yarattığı olduğu biçimindeki teoriye kesin bir darbe vurulmuş oluyordu. Kendisi dindar bir kimse olan Newton, kendi fizik kuramı ile kendi kafasında da Tanrı'ya Dünya üstünde yer bırakmıyordu, onu ancak homojen biçimde uzaya yerleştiriyordu. Uzayın Tanrı'nın bilinci olduğu, bu yüzden de mutlak olması gerektiğini savunuyordu. Aslında geliştirdiği mekanik kuramın da temel zaafı olan bu mutlaklık kuramı, daha sonra uzayın da zamanın da göreceliğini kanıtlayan Einstein tarafından çürütülecek, tanrı uzaydan da kovulacak ve bilim yoluna devam edecekti.
Reklam
Gerek cahil insanlar gerekse idealist düşünürler, mantık çarpıklıkları yanı sıra, maddeye ilişkin bilgilerinin yetersizliği nedeniyle, gözleyebildiğimiz ve gözleyemediğimiz her şeyin cevherini, madde ötesi "varlık"larda ararlardı. Dolayısıyla açıklaması yapılamayanın "yaratılması" ve "düzenlenmesi"nde ilk akla gelen, "tanrı" adını verdikleri madde ötesi "güç" olurdu, Böyle basit yoldan yapılan açıklamalar bazen, istisnai öğeler olarak bilimsel gerçeklere uydurulsa bile, genel ve felsefi düzeyde çökmeye mahkumdur.
Tevrat'tan intihal edilen altı günlük "yaradılış" kıssası
Diğer yıldızlar gibi Güneş etrafında da bulunan ve çok küçük taneciklerden oluşan yıldızlar arası gaz maddeleri, gruplar halinde ve değişik yörüngelerde Güneş etrafında dolaşır­ken meydana gelen çarpışmalar sonucunda, bu gaz maddelerinde yaşanan toplulaşma ve yoğunlaşmadan gezegenler oluş­muştur. İşte bu gezegenlerden biri olan Dünyamızca dört buçuk milyar yıl önce böyle oluşmuştur. Görüleceği üzere bu süreçte, olmasına karar veren bir gücün "ol" demesiyle "oluveren" bir sihirbazlığa yer yoktur. Bilimsel ifadeyle; bilinçsiz doğal güçlerin karşılıklı etkileriyle ve milyarlarca yıllık nicel birikimler sonucunda ortaya çıkan bir nitel sıçrama söz konusudur. Her şey kendinden önceki bir maddeler topluluğundan ve onu kuşatan çevrenin zaman ve mekan olarak uygun koşulları yaratmasından oluşmuştur. Yani sonlu zaman ve mekanlardan oluşup, kendisi sonsuz bir zaman ve mekan olan uzaycia yer alan maddelerin evrimsel dönüşüm ve değişiminin ürünüdür her şey. Can sıkıntısından başka izahı olmayan ani bir düşünceyle, sınava çekeceği insanlar yaratmaya karar veren ve salt bu sınav süresinde yaşam için gerekli bir mekan olarak yer ve üstlerinde gökkubbe ve gökte Güneş ve diğer "süsler"(!), yerde gıdalar yaratma şek­lindeki bir "yaratılış" söylencesi her boyutuyla sırıtmaktadır.
Allah'a rağmen bilim
Ahzab-63'te de, "Ey Muhammed, insanlar senden kıyametin zamarum soruyorlar; de ki, 'onun bilgisi ancak Allah katındadır, ne bilirsin, belki de zamanı yakındır'..." der. Benzeri yaklaşımlar, tüm doğa olayları için geçerlidir; oysa insanlık evrenin, dünyada yaşamın, hava durumunun vb. vb. yığınla şeyin bilgisini Allah'a rağmen elde etmiş ve her geçen gün yenilerini elde etmektedir.
Seyyid Kutub'un zihniyeti 12 Eylül Amerikancı darbenin eğitim politikası
"Şu takdirde kainat, hayat ve insan hakkında en sıhhatli İslami fikrin oluşturulması için bizlere vacip olan şey, garp (Batı) felsefesinin ve ona bağlı ahlak prensiplerinin liselerimizde mutlak surette okutulmamasıdır. Üniversitelerin son sınıfında ve felsefe bölümünde ilk iki seneden sonra ancak okutulmalıdır. Fakat önce hakiki manada İslami bir tedrisat takip edilerek İslam fikriyatı yerleştirilmeli ve İslam felsefesi olarak isimlendirilmelidir." Bu zihniyetin ülkemizdeki yansısı, Amerikancı 12 Eylül darbesinin orta öğre­timde felsefe ve mantık derslerini seçmeli yaparken din derslerini zorunlu kılmasında da somut olarak görülür. Sözde sürekli küçümserren felsefeden bunca korkunun açık bir acizlik göstergesi olduğu ve toplumu daha rahat gütmek amacı taşıdığı açıktır.
Dinlere felsefik açıdan bakılır mı?
Felsefe, gücünü doğruluğundan, bilime uygunluğundan, iç tutarlılığından alır. Oysa dinin gücü, ortalama insanın kendiliğinden yargılarıyla kurduğu bütünlük ve "öbür dünya" beklencisine karşılık vermesinden kaynaklanır. Bu anlamda iç tutarlılığa, derinliğe, bilimle paralellik kaygısıyla hareket etmemiştir. Kuşkusuz sözcüğün geniş anlamıyla, bakış açısı çerçevesinde dinden de bir "felsefe" olarak söz etmek yanlış değildir; ancak aradaki nitel farkı unutmamak koşuluyla ...
Reklam
M. Aydın, İslam Üzerine Düşünceler; s.91-93.
"İlim, kendi meşru sınırları içinde kaldığı, felsefeleşmediği sürece Kur'an'la karşı karşıya gelemezdi. Ne zaman ki ilim meşru sınırlarını aşar ve Kant'ın çok haklı olarak işaret ettiği gibi, zaman ve mekan dünyasında kullanılan kategorileri muteal alem için kullanmaya kalkışırsa,büyük hatalara kapı açılmış olur." Görüldüğü gibi genel olarak felsefe ile din arasındaki ciddi ayrılık ve uzlaşmazlık olduğu kabul edilerek İslamiyetin bilime, ancak Kur'an'la düşünsel yönde çatışmadığı, doğayı yorumlamaya kalkmadığı, geneliemelere gitmediği koşullarda ve sınırlı olarak izin verebileceği belirtiliyor. İslami topraklarda bilimin niye gelişınediği sorunu da böylece açıklığa kavuşmuş oluyor.
Şeriatçı zihniyet için Kur'an'ı araştırmak, bilimsel olarak sorgulamak ve doğaya egemen olmak için değil, Tanrı'ya daha çok şükür etmek , teslim olmak ve insanın, acizliğini kabullenmesini sağlamak için söz konusu olay ve olgulara dikkat edilmesini söyler.
Söz konusu görüş (şeriatçı zihniyet), daha en baştan, her sorunu bilimdışı yoldan, olmayan bir gücün keyfiyerine bağlıyorsa, insana gizini çözmesi gereken neredeyse hiçbir sorun bırakmayıp, tüm olay ve olgular karşı­sında 'kadere rıza', 'iman', 'sabır' ve 'şükür' etmekten başka bir seçenek bırakmıyorsa, açıktır ki bilimsel gelişmeyi engelleyecektir. Yok aksine olay ve olguların zaman ve mekan içinde mutlaka bir açıklaması ve yasaları olduğu, onları anlama ve insanın yararına kullanmanın mümkün olduğunu ve onlar üstünde doğaüstü "güç"lerin hiçbir işlevinin olmadığını ileri sürüyorsa bilim üzerinde geliştirici bir işlevi olacağı açıktır.
Bilim ve dinin niteliksel farkı.
Bilim doğayı ve ürünlerini tüm boyutlarıyla bilmeyi, ona egemen olmayı, yaşamı olabildiğince bilinebilir, kolaylaş­tıtılabilir ve denedenebilir kılınayı amaçlarken, din bunun tam aksine insanlığın bu temel sorununu tüm boyutlarıyla Allah'ın varlığına, onun gücüne, keyfiyecine bağlayarak insanı "öbür dünya"ya motive edilmiş bir yaşam sürmeye yöneltir.
Bu tez iflas etmiştir.
Çağlar boyunca bilim ve felsefeyi kuşkuyla karşılamış ve engellemiş olan şeriatçı zihniyet, bugün dinin bilimin verilerine uygun olduğunu iddia ediyor.
4.454 öğeden 1 ile 15 arasındakiler gösteriliyor.