Yeri döşeyen, onda oturaklı dağlar ve ırmaklar yaratan ve orada bütün meyvelerden çifter çifter yaratan O´dur. Geceyi de gündüzün üzerine O örtüyor. Şüphesiz bütün bunlarda düşünen bir toplum için ibretler vardır.
"İslâm beş (temel) üzerine kurulmuştur: Allah'tan başka ilah olamadığına ve Muhammed (s.a.s)'in O'nun kulu ve elçisi olduğuna şahitlik etmek, namaz kılmak, zekat vermek, hacca gitmek ve Ramazan orucunu tutmak."
"...Ey İman edenler! Birbirinizi karalamayın, birbirinizi (kötü) lakaplarla çağırmayın. İmandan sonra fasıklık ne kötü bir namdır! Kim de tövbe etmezse, işte onlar zâlimlerin ta kendileridir."
Şehit Hama
20. asrın son çeyreğinde...
Yalnızca Allah’a inandıkları için...
Kadın, erkek, çocuk demeden...
Şehit edilen binlerce insan...
Gözleri yaşartan, yürekleri ürperten, canacvarca katliamlar...
Atom çağında modern dünya...
İnsan Hakları, demokrasi, hümanizma diye tutturup tamlar çalan modern ve gelişmiş dünya
Ajanslar, gazeteler, televizyonlar, radyolar...
Bir milyar müslüman...
Ve sessizce yok edilen mazlum şehir; Şehit Hama...
Hama; 1980 yılında Suriye diktatörü, batının ve doğunun süper güçlerinin beslemesi, asrın en büyük canisi baba Hafız’ın 30 bin masumun ölümüyle sonuçlanacak Hama katliamını konu almaktadır. Kitap, yaşanmış en büyük savunma destanını konu edinmektedir. 20. Yüzyılın en büyük katliamlarından biri olan Hama katliamı gelişmiş, demokrat(!) dünya kamuoyunun kör, sağır ve dilsiz kesildiği bir trajedidir. Müslüman komuoyunun da üzerinde fazla durmadığı hatta bazı müslümanların strateji belasına destekledikleri bir katliamdır.
Rahmetli Ahmet Pakalın asrın trajedisini konu alan Mushaflar ve Bombalar, Şehit Hama ve Hamalı’yı yazm ıştır. Şehit Hama, bu dizinin ikinci kitabıdır. Dizinin ilk kitabı Mushaflar ve Bombalardan sonra bestseller arasında yer alan Şehit Hama roman
Ey serencamına gözlerin âmâ kesildiği mahzun!
Konuşsan bir gün, meramını dile getirsen, belki ölü vicdanların dirilmesine vesile olurdu anlattıkların. Kudüs İslam ile müşerreftir… Ve İslam’ın himayesine muhtaçtır…
Bilseydi eli silahlı Yahudi, terk etseydi seni…
Kudüs İslam’a kalsaydı…
Ey gönlümüzü avuçlarımıza alıp Rabbe sunduğumuz dua…
Bir gün âminlerimizin karşılık bulması umuduyla, satır aralarından selam yolluyoruz sana…
Son olarak bir gün vuslat duasıyla, emanet ediyoruz seni Kâbe’nin Muhafızına (CC)…
Esselamu aleyke ey Nur-u sureti Necm ve İsra…
toplumla İslam daveti arasına duvar koyma maksatlıdır. O duvarı aşmanın etkili yolu ise İslam’ı, her tür kompleksten uzak olarak bütün yanları ile yaşamaktır. Samimiyeti amel ile ispatlamaktır. Öyle olunca toplum farkı görür ve İslam davetçisini dinler, dinleyince de etkilenir.
Samimiyet öyle etkili bir lisandır ki lafızlar anlaşılmazsa dahi muhataba tesir eder.
Japonya’ya kadar gidip İslam’a davette bulunan pek yaşlı ve şu an merhum bir zata sormuştum.
Ebu'l-Leys Semerkandî “Bilmediğiniz bir diyarda, lisanlarını bilmediğiniz insanlara İslam’ı anlatmak zor değil mi?”, şahadet parmağını kaldırarak “Allah bir demek çok kolay!” diye cevap vermişti. Allah rahmet eylesin. “İnanıyorlar mı?” diye sorduğumda “Çooook!” demişti.
Hakikaten ciddiyetle yoğrulmuş, vakarla şekil bulmuş samimiyet, insanlığın ortak dili gibidir. Davetçi o ortak dili yakaladığında kendisini anlamayanı da irşad edebilir.