Öyle bir hale gelmiştim ki ister Kılıçdiş çıksın karşıma, ister oklarıyla birlikte yirmi Ateş İnsanı, umurumda değildi. Aşkın çılgınlığı işte böyle bir şeydi... tabii benim açımdan.
Çocukluğumda rüyalarımı bir kâbuslar geçidine çevirerek, daha sonra da beni kendi türümden farklı, doğaya aykırı ve lanetli bir yaratık olduğuma inandırarak işkence ederlerdi bana.
Ama insanın muhteşem tarafı budur; sil baştan yapmaktan vazgeçecek kadar umutsuzluğa veya tiksintiye kapılmaz asla... çünkü böyle yapmanın önemli ve yapmaya değer olduğunu çok iyi bilir.
Kendimize kabul ettirmemiz gereken en önemli şey önemli olmadığımızdı, ukalalık taslamamamız gerektiğiydi; kendimizi dünyadaki başka hiç kimseden üstün görmemeliydik. Bizler kitap kabından başka hiçbir şey değiliz, kendi içimizde önem taşımıyoruz.
Televizyon alıcısı 'gerçektir'. Anlıktır, boyutu vardır. Sana ne düşüneceğini söyler, bangır bangır kafana sokar. O haklı olmalıdır. Öyle haklı görünür ki. Vardığı sonuçları sana öyle peş peşe söyler ki zihninin itiraz etmeye, 'Ne saçma!' demeye vakti olmaz.
Düğmenin yerini fermuar alır ve insan şafakta giyinirken düşünmeye, felsefi düşüncelere dalmaya ve dolayısıyla da melankolikleşmeye ayıracak bir saat bulamaz olur.