Süleyman

Süleyman
@Misophoniaa
İşimiz vaktimizden çoktur!
#8 Bir Paragraf Sorusundan...
Dijitalleşme ile birlikte tüketim alışkanlıkları da hızla değişen günümüz insanlarının çoğu ya okumaya vakit bulamıyor ya da gerek duymuyor. Haberi sosyal ağlar üzerinden alan, eğlenceli içeriklere video yayınlar üzerinden erişen ve giderek her içeriği anlık tüketen çağın bireyleri, gazeteye kese kâğıdı, dergiye süs eşyası muamelesi yapıyor. Aynı şekilde kitaplara da çoğunlukla doğum günü hediyesi etiketini yapıştırıyor. Bu tablo gelişmemiş ülkelerde kendine net bir şekilde tam da bu betimlemelerle yer buluyor. Öte yandan dünyada özellikle de Uzak Doğu'daki okuma alışkanlıkları ülkelerinin kalkınma adına koşar adım aldıkları yolu gözler önüne seriyor.
Reklam
"You are the looser, we are the winners." youtu.be/1fKg9ENMd_E
#7 Bir Paragraf Sorusundan...
"Toplum mühendisliği" denilen "üst akıl" şunu dayatıyor hepimize: "İnsanlar doğarken eşittir fakat giderek dinsel, cinsel, coğrafi, sosyolojik, lojistik, ekonomik, politik vb. nedenlerle birbirlerinden farklılaşır, ayrışır, birbirlerine kutuplaşırlar. Hayatın doğal akışı budur!" Ders kitaplarında okutulan İpek Yolu'nu hatırlayın. Yüzyıllar önce ilk kez Doğu'nun zenginliklerini Batı'ya taşımak için kat edilmiş o İpek Yolu'nda, bugün çoluk çocuğundan gayri her şeyini doğuda, ana yurdunda bırakmış perişan insan yığınları yürüyor Avrupa'nın içlerine doğru. Yalın ayak, aç, susuz... İtilip kakılarak, aşağılanarak... Kıyısında yaşayan halkların kendilerini şanslı saydıkları Akdeniz'in, Ege'nin sahillerine, dünyanın doğusunda doğmaktan başka bir kabahati olmayan mültecilerin cansız bedenleri vuruyor. İkinci Dünya Savaşı'ndan bu yana yaşanan en büyük ve en trajik göç hareketi bu. Bize "hayatın doğal akışı" diye anlatılan formatı, kapatıldığı o tırnak işaretlerinden kurtarıp özgürleştirerek benzemezlerimizle ortaklaşmayı deneyelim. Endişe, öfke, yılgınlık ve teslimiyeti, vicdandan yoksun kurgulanmış ve tırnak içinde hapsedilmiş "doğal hayat akışlarını" insanlığımızın ortak hikayesiyle takas etmeyi reddetmeliyiz.

Reader Follow Recommendations

See All
#6 Bir paragraf sorusundan alıntı
Tembelliğimiz, ataletimiz, küsmelerimiz, acıya dayanıksızlığımız geliyor aklıma. Sonra?.. Işığa bulanmış binalarımız geliyor; alışveriş merkezlerimiz, bir de maskelerimiz. Rahata, lükse ne kadar alıştı insanoğlu! Biz zaten kördük. Gördüğü hâlde görmeyen körlerdik! Yalan mı?
#5 Bir paragraf sorusundan alıntı
İçinizden gülümsemek gelmiyorsa ya gülümsemek için kendinizi zorlayın yahut da neşeli bir şarkı mırıldanın, şarkı bilmiyorum deyip de orada kalmayın, sevdiğiniz bir şeyler vardır, bu hayatta onu yapın. Yürüyün, kitap okuyun, bir dosta telefon edin, bir trene binip hedefsiz yolculuklara çıkın, yeni yüzler tanıyın, sevdiğiniz bir hayvanla hemhâl olun... Bunlara da bahane buluyorsanız gözlüğünüzü değişitirin. Dünyaya kapkara gözlüklerle bakmaktan vazgeçin. Çünkü sizi mutlu eden şey, ne olduğunuz, ne yaptığınız değil sizin kendinize ve yaptıklarınıza nasıl bir değer verdiğiniz, nasıl baktığınızdır. Lincoln diyor ki: "İnsanların çoğu, mutluluğu dışarıda arar; oysa mutluluğun kaynağı insanın kafası, kalbi ve gözüdür." Gerçekten de bizi mutsuz eden şey dışarıda değil ki onu orada arıyoruz. Diken, battığı yerden çıkar.
Reklam
#4 Bir paragraf sorusundan alıntı
Yanmış, yıkılmış bahçelerde hâlâ çiçekler açıyor. Doğa da insan da son nefesine kadar direniyor. Çocuklar yıkılmış evlerin perişan bahçelerinde direnen gül dallarından gül topluyor. Vicdan sahibi bir insanın dünyanın gidişine üzülmemesi mümkün değil. Doğayı bu kadar acımasızca kullanan insandan başka bir varlık yok ve insan da aklıyla övünüyor.
#3 Bir paragraf sorusundan alıntı
Hatırlamak güzeldir derler. Hayır, değildir. Güzel şeyleri hatırlayamıyorum çünkü. Bizi gülümseten anılara elimizi uzatıp tutmaya çalıştığımızda silinip giderler ve ne yaparsak yapalım gidişleriyle ancak acı verirler. Bu nedenle anıları saklamak gibi bir alışkanlığım yok. Çoğu kez fotoğrafları belleğime kazımaktan bile kaçınırım. Ama neye yarar! İşte bütün bir hayatın fotoğrafları benimle gelmedi mi buraya kadar? Silmeyi başardıklarım var ama bazı acı fotoğraflar hiç silinmiyor belleğimden. Acı da verseler anıları geçmişin tozlu sayfaları arasında bırakmak olanaksız.
Rüveyda
(...) Yine de, bırakamam yerlere gururumu İstenmediğim yeri usulca terk ederim Hâtıra kalsın diye bırakır da ruhumu Mahzun bir derviş gibi boyun büker, giderim. Nurullah Genç
Toprağın üstü mezar, zevke dalmış ölüler Can sıkmaya yetiyor canlı kalmış ölüler.
Abdurrahim Karakoç
Abdurrahim Karakoç
#2 Bir paragraf sorusundan alıntı
Bir ömürlük ölüştür de yaşamak, adına hayat deyivermişiz, belki de dilimiz sürçmüş, belki de gözümüz yanlış görmüş, gönlümüz yanılmış her ne ise. Ama kalbimizin kıyısında kıvrıla kıvrıla gittiğimiz yolun sonunda, serviliklerin altında bir eve girersin ya işte orada anlarsın yanılgıyı, yalnızlığı...
Reklam
Kerem Gibi
Hava kurşun gibi ağır!! Bağır bağır bağır bağırıyorum. Koşun kurşun erit-
Kaybettiğin yerde bekleme, Güçsüzler öyle yapar. Sana kapınan kapıyı bir daha çalma, Kapanan kapıyı acizler çalar. Unutma ki bu aşağılık dünyadasın: Kötülüği baş tacı edip İyiliği çılgınlık sanan dünyada. (...) William Shakespeare'in yazdığı "Kaybettiğin Yerde Bekleme" şiirini Erhan Adsay'ın yorumuyla dinlemek isterseniz, bıraktığım bağlantıya tıklayıp dinleyebilirsiniz: youtu.be/Gb3eJB3Nlys
47 öğeden 1 ile 15 arasındakiler gösteriliyor.