Kuran'da yer alan bazı hükümler vahyedildikleri dönemde işlevsel olmakla birlikte toplumsal koşulların değişimine bağlı aslî fonksiyonlarını yitirebilmekte, diğer bir deyişle illet ve menatini kısmen ya da tamamen kaybedebilmekte, hatta cariyelerle alakalı hükümde olduğu gibi istismar edilebilmektedir.Bu yüzden günümüzde özellikle normatif içerikli naslarin tekrar ele alınması ve bu naslardaki talimatların reel-aktuel değerinin yeniden belirlenmesi gerekir.(kendi fikrim:mut'a nikahinin tarihsel şartlarda yaygın örfi ahlaka dayanarak uygulandığı ve Hz peygamber tarafından kesinkes yasaklandığı görüşünü dillendirmek için Abdullah ibn. Abbas ve Cabir bin. Abdullah gibi sahabelerden gelen Mut'a nin Hz peygamberden sonra da uygulandığı Hz Ömer den sonra yasaklandığını içeren önemli hadis kaynaklarındaki rivayetlere yuzlesmesi gerekir.yok sayet bu husus dönemin normatif ahlaki gereği zaruret mukabilinde uygulandiysa sonra yasaklandiysa o zaman aynı zaruri koşullarda bu nikahın yine meşru olması gerekir ki bu hususta Şia haklı olur.Hz Ömer'in de pratikte uyguladığı gibi belli ki normatif içerikli naslar evrensel değil ve tekrar ele alınmaya mucip.)
1.Ebu Cemre Rivayeti:"ibn abbas a muta nikahı hakkında soruldu.O da bunun serbest(mubah) olduğunu söyledi.O sırada hizmetçisi"bu serbestlik zor ve kadınların az olduğu zamanlar için geçerli değil mi? Dediğinde "evet" dedi."(Buhari,nikah,31)
2.Ebu Nadra rivayeti: Cabir bin abdillahin yanında idim. O sırada birisi geldi ve ibn abbas ile Abdullah ibn. Zubeyrin iki mut'a hakkında görüş ayrılığına düştüklerini söyledi.Bunun üzerine Cabir, Biz her ikisini de Rasulullah'la birlikte yaptık.Daha sonra Ömer bunları yasakladı ve biz de vazgeçtik.(müslim nikah 17)
Tebük savaşı dışında tüm savaşlara katılan ve fiilen katıldığı tüm savaşlarda hep en ön safta yer alan Hz. Ali ilk üç halife döneminde (Halife Ömer'in Filistin Suriye seyahati sırasında Medine'de askeri vali olarak kalması hariç) hiçbir idari görevde bulunmamış,hiçbir savaşa katılmamıştır.
Sünni gelenekte yaygın kabul gören "hükmü baki metni mensuh ayet" telakkisi tamamen varsayıma dayanmakta ve dolayısıyla çağdaş Şii müfessir el Hui nin de belirttiği gibi,herhangi bir ayetin lafzen nesh edildiğini kabul etmek ile Kur'an'ın tahrif ve tagyire maruz kaldığını söylemek aynı kapıya çıkmaktadır.
Enfal 60. Ayetteki "at besleme" ifadesinin delaleti son derece modernist bir yorumla nükleer silahlanmaya kadar götürülürken,söz gelimi hırsızın elinin kesilmesi,kadının şahitliği ve miras payı gibi konularla ilgili ayetlerde lafzı manaya bağlılıkta ısrar etmenin metodolojik gerekçesi de yeterince izah edilmemektedir.
Kur'an'da ki maruftan maksat nüzul dönemindeki Arap toplumunun genel rızasına dayanan veya iyi olduğu noktasında toplumun maşeri vicdanindan onay alan örf,adet ve gelenektir.
Nikah akdiyle ilgili şartlar arasında "imam tarafından kıyılır" şeklinde bir kayıt yoktur.Gunumuzde halkın şer'i zannederek devam ettirdikleri imam nikahı uygulaması,Osmanlı devletinde belli bir dönemden sonra nikahlarin tescil işinin kadı kontrolündeki imamlara bırakılması yönündeki uygulamanın bozulmuş ve amacından sapmış uzantısıdır.Nikah işinde imamlarin görev almış olmaları, onlarin imamlık niteliğiyle ilgili olmaktan ziyade,her mahallede bir imamın bulunması ve bu işle onların görevlendirilmesi sayesinde halka kolaylık sağlanmış olacağı düşüncesiyle ilgilidir.(Ayrıca şifahi kıyılan bu nikahlarin günümüz toplumunda birçok ciddi sorun doğurduğu da müsellemdir.)
Ahzab 53. Ayette geçen (Hz Peygamberin eşlerine yönelik inen) ve perde, kapı gibi anlamlara gelen hicab kelimesi, İslam toplumunda görülen haremlik-selamlik uygulamasına da belli ölçüde menat oluşturmuştur.
Nefs kelimesi Arap dilinde ruh,can,hayat gibi anlamlara geldiği gibi bir şeyin kendisi, özü, cevheri,gibi manalara da gelmektedir.Bu açıdan bakıldığında "nefs-i Vahide" terkibinin, erkek ve dişi olarak insanın tek özden yaratıldığına işaret ettiği söylenebilir.
Talak 4 ayetteki hayiz görmemiş kadınlar ifadesi klasik tefsirlerde "çocuk denecek yaşta evlenip dul kalan ve halen adet görme çağına ulaşmamış olan küçükler" şeklinde izah edilmiş,ayetin nüzul sebebi olarak Übey b. Kab in Hz peygamber e hayizdan kesilen, küçük yaşta dul kalan,fakat henüz adet görme çağına ulaşmayan ve bir de hamile olan kadınların iddet süreleri hakkında sorusuna dair bir rivayet nakledilmiştir. İbnul Arabi bu ayetin küçük çocukları evlendirmenin cevazina delil teskil ettiğini söylemiştir.(!)
Madenlerle bitkiler arasında ara varlık mercandir; bitkiler ile hayvanlar arasında ara varlık hurmadir; hayvanlarla insanlar arasında ara varlık maymundur.Zira cümle azası, kıl ve kuyruktan başka içi dışı insana benzer.
İslam düşünce tarihinde Cabir b. Hayyan ,Nazzam , Cahız , ibn miskeveyh , Biruni ,ihvan-i safa , Mevlana, ibn Tufeyl,ibn Haldun gibi birçok musljman alım ve mütefekkir de evrimle irtibatlı görüşler dile getirmişlerdir.
Adem-İblis kıssası Hz Muhammedin nübüvvetini inkar edip ona kulak vermeyi reddeden, Allah tarafından ona inzal edilen Kur'an'a uymayi kibirlerine yediremeyip "içimizde bunca adam varken vahiy ona mı inmiş?" tarzında ileri geri konuşan müşriklere Allah tarafından kınama ve paylamadir.Allah bu kissada müşrikleri İblisle kiyaslamis ve böylece bundan vazgeçmeleri halinde tıpkı iblis gibi husranla yuzlesecekleri ikazinda bulunmustur.(temsili olmasi muhtemel)
Adem ve eşinin cennetten kovulmasina vesile olan varlık şeytan diye anılmaktadır.Sonuc olarak şeytan bilincimizon disinda algılanan dusman ya da kötücül bir gücün kisilestirilmesi,nesnelestirilmesidir.Bu itibarla şeytan eski moda bir figür değil, insan ruhunda kendisini hissettiren etkin ve sürekli bir güç olgusudur.