…İlçenin tek kırtasiyesinde “Kürtçe-Türkçe” sözlük sorduğumdaysa “Otuz yıldır bu dükkanı işletiyorum ilk defa biri bunu soruyor" yanıtını alıyordum. Oysa önünde İstanbul Life’ın eski sayıları ve kapaklarında, onlara bakanlardan bambaşka yüzlerin sıralandığı bir tezgah bile vardı. Ama sözlük yoktu. Demek ki anlaşmamak için anlaşmıştık. Sorun yok. Nasıl olsa, Midyatlı Doğu Beyazıtlıyı, Harranlı da Cizreliyi anlamıyordu. Sorun yok. Hiçbir sorun yok. Nasıl olsa geberip gideceğiz. Sözlüğe ne gerek var?
“Başi” diyorduk. İyi misin? “Başi!” diyorlardı iyiyim. Başi olmasalar ne olacaktı? Sonuçta hepimiz donarak ölecektik. Bembeyaz. Toplu mezarlara, mikrop saçmasınlar diye dökülmüş kireç gibi üzerimizde duran karın altında ölecektik. O zaman anlaşabilirdik. O zaman her şey başi olacaktı!
Başi?… Başi, amına koyayım! Her şey başi!