Ayrıca,çok sayıda insan,herhangi bir sınama girişiminde bulunmaksızın bir otoriteyi kabul etme alışkanlığını edinmiştir.Halk,aldanmaktan hoşlanır.Akla uygun bir incelemede bulunmaksızın türlü blöfü yutmak ister.
Bir gün ya da gece şeytan en yalnız yalnızlığınızda gizlice size sokulsa ve dese ki:
"Şu anda yaşadığın ve geçmişte yaşamış olduğun hayatı bir kere daha ve sayısız defalar daha yaşamak zorundasın;bu hayatta yeni hiçbir şey olmayacak ama her acı ve her sevinç ve her düşünce ve her iç çekiş ve hayatındaki anlatılmayacak derecede küçük veya büyük her şey -bu örümcek ve ağaçların arasındaki bu ay bile ve hatta bu an ve ben de-aynı sırayla ve silsileyle sana geri dönecek.Varoluşun ebedi kum saati tekrar tekrar çevrilecek ve onunla birlikte bir toz zerreciği olan sen de!"
Kendinizi yere atıp dişlerinizi sıkarak bunları söyleyen şeytana lanet etmez misiniz?
Eğer bu düşünce sizi ele geçirirse sizi ya değiştirir ya da çökertir.
"Ölüm korkusu ile insanın kendini gerçekleştirmesi arasında korelasyon vardır.Kişi hayatını ne kadar yaşanmamış hissederse ölüm korkusu da o kadar büyük olur."
Ben bu aşk saplantılarının bir oyalayıcı olarak iş gördüğüne ve bireyin daha acı veren düşüncelere yönelmesine engel olduğuna inanıyorum.Er ya da geç şu soruya ulaşmayı umut ediyorum: Eğer söz konusu kişiyi saplantı haline getirmeseydin ne düşünüyor olurdun?
Bu kadar zorlayıcı olan,yaşanan deneyim,aşık olma durumudur-aşık olunan kişi değil.Nietzsche'nin "İnsan arzusunu sever,arzu edileni değil" şeklindeki ifadesi aşkla azap çeken kişilerle çalışırken paha biçilmez bir değere sahiptir
Özel bir konu ile şiddetle ilgilenen bir insan,bir problemi çözme zorunluluğunu geceleyin bile duyar.Bazı insanlar pek az uyurlar ve sorunlarını hiç durmadan kafalarında evirip çeviriler;bazıları ise uyurlar ama rüyalarında hep tasarıları ile uğraşıp dururlar.