Akış
Ara
Ne Okusam?
Giriş Yap
Kaydol

Nisa ŞEN

Nisa ŞEN
@Mrs_Sen
Sıkı Okur
Yabancı diller ve kültürler, Psikoloji, Antik tarih ve mitler, Dinler tarihi, Bitkibilim, Dünya edebiyatı, Satranç, Lego, Doğa ve tarihi geziler, Yemek pişirmek, Yoga ve Meditasyon, boyama ve kara kalem çalışması ilgi alanlarım
Bir mısır tanesini toprağa emanet edince onun gömermiş bir mısır bitkisi haline gelmesini umarız. Her şey aynı kalsa o mısır tanesi hiç serpilmez, biz de yiyecek mısır bulamayız. Dolayısıyla geçicilik, yani kalıcı olmamak hayat bakımından elzemdir. Hatta her şeyin geçiciliğinden yakınacağımıza, “Çok yaşa geçicilik!” dememiz gerekir aslında. Her şey geçicilik sayesinde mümkün. Bunun iyimser bir ifade olduğuna dikkat edin.
Sayfa 20 - SatoriKitabı okudu
Reklam
“Paulus” diye sordum, “ Ölmekten korkuyor musun?” Yanıt verirken yüzündeki ifade hiç değişmedi: “Evet. Herkes korkar. Geri dönüp de orada neler olup bittiğini bize anlatabilen olmamıştır.” Devam ettim: “ Ölüm hakkında seni korkutan nedir?” Şöyle yanıt verdi: “ Yalnızlık. Arkadaşlarımla ailemi bir daha asla göremeyeceğimi biliyorum.”
Sayfa 365Kitabı okudu
Kördür insanlar yaşamları boyunca: Şimdi, ey Faust, olacaksın sen de kör en sonunda.

Okur Takip Önerileri

Tümünü Gör
Nasıl ki hamilelik döneminde cenine rahimlerinde şekil veriliyorsa, dönüşümü sağlamanın anahtarı da onların (kadınların) elindedir. Ancak içinde bulunduğumuz sanayi çağı ataerkil bir güç çağıdır. Böyle bir güç rakiplerin üstesinden gelerek elde edilir; hücum, saldırı ve mekanikleşmiş faaliyetlerle işler. Sanayi çağının çirkin yanı atölyeler, hayatları bitiren üretim bantları, kadın ve çocuk işçiler, Liverpool ve Detroid’teki dumanlı gökyüzü ve tüm o rekabetçi, birbirine düşman sistemlerdir. İdeal anlamda dişil özellikler saldırganlıktan ziyade hassasiyet, yıkımdan ziyade duyarlılık ve yaratmaktır.
Sayfa 302Kitabı okudu
Bir yerden geçersiniz ilk kez, bir gülümsemeye tesadüf edersiniz ilk kez fakat ezelden tanıdıkmış gibi hissettirir. Hiç gitmediğiniz bir kentte dahi olur bu. Benzeteceğiniz yerler yahut insanlar da değillerdir üstelik. Fuat Sevimay, "Geçmişte bulunduğumuz bir yere, mahallemize, okulumuza, sokağımıza, evimize rast gelince tuhaf duygulara kapılıyoruz. Oysa bazen geleceğimizde yer tutacak yerleri arşınlıyoruz ama hiç farkında değiliz."
Reklam
Zira asıl amacı sevgiye değil de güce ulaşmak olan bir kişi nasıl içtenlikle sevebilir ki? Sevmek incelik gerektirir.
Sayfa 280Kitabı okudu
Sonrasında Macbeth doktora yakarır: Kurtar onu bunlardan. Hekimsin madem, Kafanın derdine de deva bulamaz mısın? İçimize kök salmış bir kara düşünceyi Söküp atamaz mısın aklımızdan? Beynimize işlemiş kuşkuları silemez misin? Her şeyi unutturan tatlı bir ilaç verip bize, Atamaz mısın göğsümüzü daraltan zehiri, Yüreğimize çöken o baskıyı içimizden?
Tıpkı Alfred North Whitehead’in belirttiği gibi, aksini öğreninceye karar, hiçbir sonuca tam olarak varmadan, birbiriyle çelişen varsayımları zihnimizden silip atmamalıyız. Hayat çelişkiler içinde yaşamayı gerektirir ve bunu unutan kişiler de yapay bir dünyada yaşamaya yazgılıdır. Çelişkiler içinde yaşamak cesaret ister, fakat aynı zamanda da heyecan vericidir. Son ifadeyse — “Yine de onları açık ve net bir şekilde gördüğümüzden hiçbir zaman emin olamayız.”
20. yüzyılımız başlangıçta akılcılıkla taçlanacak, aydın eğitimin geniş kitlelere yayılacak ve dinin en sonunda tüm batıl inançlardan arınarak kendi içinde bir aydınlanma yaşayacağı bir çağ olarak müjdelenmişti. Aydınlanmanın neredeyse tüm abartılı amaçları kısmen de olsa gerçekleştirildi: bazı insanlar için muazzam bir zenginliğimiz var; batıdaki çoğu insan için tiranlıktan uzak yaşamak ve bilimin sonsuza dek yaygınlaşması bir amaç. Peki ama neler oldu? Insan olarak kafalarımız artık daha karışık, ahlaki ideallerden yoksunuz, gelecekten korkuyoruz, işleri değiştirmek ya da içsel hayatımızı kurtarmak için ne yapmamız gerektiğine emin değiliz. “ dünyaya gelmiş geçmiş en bilgili insanlarız” diye yazar Archibald MacLeish: bilgi yağmuruna tutulmuş durumdayız fakat insan olarak bunları hissetme yetimiz kaybettik ya da kaybediyoruz… Artık beynimizle biliyoruz, gerçeklerle, soyut bilgiyle. Kör olan Glocester ‘a Kral Lear’ı şöyle bağırtan Shakespeare gibi değil… “Bu dünya böyle işte” ve Gloucester yanıt verir: “Hislerimle görüyorum.”
Sayfa 24 - OkuyanUsKitabı okudu
Seçimlerimiz, şu kısa ömrümüzde ne kadar da büyük neticeler doğuruyor. Adil gelmiyor böylesi fakat seçimlerimizle yaşamaya da mecburuz bu yönüyle. Jenny Erpenbeck "Bütün Günlerin Akşamı"nda şöyle diyor: "İnsan, özgür iradesiyle seçtiği bir yolun onu nereye götüreceğini önceden bilebilseydi keşke."
Reklam
Aklına arıcının sözleri geliyordu: “Kanatları o kadar hızlı döner ki, ayırt edebilmeniz imkansızlaşır. İnsan beyni de bundan farksızdır. Düşüncelerimiz çok hızlıdır. Onları birbirinden ayırmak olanaksızdır.”
Sayfa 264Kitabı okudu
Kutsal ateş kadınlar için geçerli. Köktendincilerin tanrıya iman ettikleri gibi aşka “iman” ediyorlar. Karşılaştığın kız kim olursa olsun, davranışı nasıl olursa olsun, ister tasasız tavırları ister bağımsız bir görünüşü olsun bu kutsal ateşi, kimi kez çok derinlerde, ama daima kendisi için muhafaza eder. 
Sayfa 227 - DKKitabı okudu
Özgürlük, paketlenmiş mallar arasında dilediğini seçebilmeye indirgenmiştir. 
Pek çok öğrenme, kendiliğinden olmaktadır ve pek çok planlı öğrenme bile programlanmış eğitimin sonucu değildir. Ebeveynler, öğrenmeleri yolunda daha çok özen göstermelerine rağmen, normal çocuklar ana dillerini kendiliklerinden öğrenmektedirler. İkinci bir dili öğrenen çoğu insan alışılmadık şartlar altında ve belli bir diziye dayanmayan öğretim sonunda bunu başarmaktadır; ya büyükanne ve büyükbabalarıyla yaşarlar ve seyahat ederler ya da bir yabancının refakatinde büyürler. Okumadaki akıcılık da aşırı müfredat çalışmalarının bir sonucu değildir. Okuma ediniminden zevk alan pek çok insan bu huyu okulda edindiklerine inanmaktadırlar. Doğruluğu araştırıldığındaysa bunun bir yanılsama olduğu ortaya çıkmaktadır.
Aradığımız şeyin yaşamın anlamı olduğu söylenir hep. Aradığımızın gerçekten bu olduğunu sanmıyorum. Ben aradığımız şeyin bir hayatta olma deneyimi olduğunu düşünüyorum. 
Düşüncelerimiz genellikle ruh halimizi ve moralimizin nasıl olduğunu yansıtır, “gerçekten” burada ne olduğunu veya bizim gerçekten kim olduğumuzu değil. Düşünceler gerçek olgular değildir. 
Sayfa 241 - DiyojenKitabı okudu
Reklam
Huzur sadece şimdiki anda var olabilir. “Şunu bitirene kadar bekle, ondan sonra huzurlu bir hayata geçmek için hür olacağım.” demek çok saçma bir şeydir. “Şu” dediğimiz şey nedir? Bir diploma mı, bir iş mi, bir ev mi, bir borcun ödenmesi mi? Eğer öyle düşünüyorsanız, huzur size asla gelmeyecektir. Her zaman şimdiki zamandan sonra gelecek yeni bir “şu” olacaktır. Eğer içinde bulunduğunuz anı huzur içinde geçirmiyorsanız, hiçbir zaman geçirmeyeceksiniz demektir. Gerçekten huzur içinde olmak istiyorsanız, şimdi ve tam şu anda mutlu olmalısınız. Aksi taktirde, hep sadece “bir gün mutlu olma ümidiyle” yaşayacaksınız demektir.
Yalnızlığın zehirleyici bir etkisi vardır ve yalnızlık insanı hasta edip erken öldürmektedir. İlişki sayısından çok ilişkinin anlamı önemlidir; insan kalabalık içinde de kendini yalnız hissedebilmektedir. 
Sayfa 30 - KronikKitabı okudu
İnsan hayatı ortalama 80 yıl ya da yaklaşık 30.000 Dünya günü. Bu da demek oluyor ki insanlar doğuyor, biraz arkadaş ediniyor, biraz yemek yiyor, evleniyor ya da evlenmiyor, bir iki çocuk yapıyor ya da yapmıyor, birkaç bin kadeh şarap içiyor, olduğu kadar cinsel ilişkiye giriyor, bir yerlerinde bir yumru hissediyor, biraz pişmanlık duyuyor, onca zamanın nasıl geçtiğine hayret ediyor, başka türlü yaşamış olmaları gerektiğini düşünüyor, yine olsa yine aynı hayatı yaşayacaklarını anlıyor ve sonra da ölüyorlar. 
Sayfa 137 - DomingoKitabı okudu
Yaşamak acı çekmektir ve hayatta kalmak acıda bir anlam bulmak demektir. Yaşamın anlamı varsa , ıstırap ve ölümün de anlamı vardır ancak kimse bir diğerine bu amacın ne olduğunu söyleyemez. Frankl, Nietzsche’den şu alıntıyı severek kullanır: “ Yaşamak için bir nedeni olan insan her türlü nasıla katlanabilir.”
Mistisizm, büyücülük, batıl inançlar, ortaçağdakileri andıran tarikatlar ve yıldız falları, özellikle hızlı değişimler karşısında şaşkın ve kendisini yönetmekte güçlük çeken insanlar tarafından benimsenmekte.
Sayfa 23 - MetisKitabı okudu