Ve gene Gazalî diyordu ki:
"Arz, kayalar, denizler, hattâ parlak yıldızları ve ilâhları ve emelleri ve dehası veya bunaklığıyla, beşerin ruhu, cümleten, büyük asumanın göğsünde kaybolmaya mahkûmdur."
Gazalî diyor ki:
"Evet, ölüme mahkûm olduğu için, her şey boştur. Bu cihanın kâşanesi kum üstüne yapılmıştır.
Mazi ve istikbal, taraf tarafa uçurumdur."
Kimi adam vardır ki sabahtan akşama kadar oturur ve düşünür. Onun bir hazine-i efkârı vardır, yani fikir cihetinden zengindir; kimi adam da vardır ki sabahtan akşama kadar ayak üstü çalışır, meselâ bir rençber, fakat yaptığı iş dört tuğlayı üst üste koymaktan ibarettir. Evvelki insan tembel görünür, velâkin çalışkandır; diğer insan çalışkan görünür, velâkin yaptığı iş sudandır. Zira birisi maneviyat ile, zihin gayreti ile yapılan iştir; öbürü vücut ile, bedenle yapılan iştir. Maneviyat daima daha âlidir, vücut sefildir. Yapılan işlerin farkı da bundandır.
"...Bir ulu şehirde toplanmış kırk er görüyorum.Aralarında sen de varsın.Yağmur
yağıyor. Irmağın kıyısında dövüşüyorsunuz.Budun kurtuluyor.Adınız unutulmayacak.1300
yıllık ölümden sonra dirileceksiniz.Acunun batımına dek adınız gönüllerde kalacak..."