Ben ilk defa saadeti dün hakeden Allah aşkına birine denk gelerek verdim. Bunun gururuyla tanık olmaktan şeref duydum. Ve bunun sevinci içindeyim.
Asıl dersadete ulaşmak saadeti hakedene verebilmektir.
Ben soyadım kadar ulaşamadım sadakatli olduğum kişiye ithafen. Sende böyle birini sevmeden. Beni sevmen neden bu kadar zordu acaba......
Oysa ki ruhum 🩸🩸🩸 kaybederken nasıl tutarım seni şimdi bir deniz gibi!
Neticesi olmayan ortalık yerde durup dururken sevmiştim seni.
Küçük iskenderin beyni büyük hazin şiirine esir düşürdün beni........
Keyif aldığım, huzur bulduğum bir durumdur yolculuk yapmak. Kıvamında; ne uzun, ne kısa.. Çok kıymetli olduğundan ötürü yolculuğumu herkesle paylaşmak istemem. Bu “zamanı” paylaşmaktır benim için.. Bir eşyayı ya da parayı paylaşmaktan daha kıymetlidir.. “Bilinmeyen bir kadının mektubu” kitabında yazarın kapısına gelen dilenciye (belki vicdan, belki endişe) yüzüne dahi bakmadan para verip gönderdiğini anlatan bir kısım var. Hatta “parayı vermeyip kovsaydı bu kadar üzmezdi dilenciyi” şeklinde devam ediyor. Tam olarak bu, söylemek istediğim.. sebebi ne olursa olsun parasını paylaşıyor ama zamanını değil.. Yolculuk yaparken belki hiç anlatmayacağın bir hadiseyi, açığa vurmayacağın duyguyu paylaşırken buluyorsun kendini.. hastane koridorlarındaki yakınlık gibi.. Bu yüzdendir ki yoluma eşlik edecek kişiler nadirdir.
Sizler de kıymetli zamanınızı kıymetli insanlara ayırın. Kaderin zorlanmadan karşılaştıracağı yol arkadaşlarınız olsun inşallah. Anlatmaya doyamadığınız.. yaşaması anlatmasından daha keyifli yolculuklarınız..
Öldüğümüzde tabutçu bile matem tutmalı o şekilde yaşayalım inşallah.
Peki ne olacak o tabut bile senin paranla satın alınacak. Üstüne atacakları Allah’ın toprağına ve arsasına bile haraç ödeyeceksin. Ve sen bugün bir hüzün bırakırsın dün keyifli yarını sorma işte yarın ahirettesin terazide tartılıyor olacaz.
Ölüm bu kadar yakın işte Azrail bu sene dedirte dedirtmez ya.