Kızlar uzaktan iyi görünüyor, güneş elbiselerinde ve saçlarında parlıyordu. Ama yakınlaşıp ağızlarından akan beyinlerini dinleyince silahlanıp yeraltına gizlenmek istiyordum.
Hayat sert bir porno. Rollerimiz değişken. Hissetmek zor, çok yapışkan. Acı veren bir koku, kasıklardan boşalan. Her kasırga sonrası, her sesin sessizliği. Mutluluk oyunları, ufak sevinçler. Polyanna da başroldeydi. Korkusuz korkak. Çıkmazlarda her sokak. Hissetmek için geç. Tek gerçek kaybolmak. Kan kokusu, diş ağrısı, kızlık zarı. Acı varsa, acı vardır. Basit, kolay, kullanışlı.
Tanrıya dönüp ölçüsüz ve sonu gelmez biçimde anlamsız bir umuda ya da öfkeye kapılarak haykıran yalnızca insan değildi, Tanrı da insana dönüp haykırıyordu. Tanrı da insanlardan sevgi dileniyordu.
"Langdon sayfanın altına
tanıdık bir alıntının karalandığını gördü. Azize Teresa'nın kendi sözleri, hayal gücüne fazla yer bırakmıyordu:
..onun büyük altın mızrağı... ateş doluydu... içime defalarca saplandı... iç
uzuvlarıma kadar delip geçti... insanın bitmesini istemeyeceği büyük bir hoşluk.
Langdon gülümsedi."