“Ölüler mezarlarında kalmalı. Neden bana ve içimdeki güzelliğe onlar hükmetsin? Güzellik canlıdır ve ölümsüzdür. Diller gelir geçer. Onlar ölülerin tozudur.”
İnsan denilen yaratığın zihinde yer etmiş olan; kendi renginin, inancının ve siyasetinin en doğrusu, en iyisi olduğuna ve dünyanın 4.01 yanına dağılmış diğer tüm insanların kendisinden daha talihsiz konumlara sahip olduğuna inanmasını sağlayan o yaygın dar görüşlülüktür.
Her ne zaman başınıza bir şey gelse, o sırada bunu göremezseniz de, onun için saklı derin bir ders vardır. Kısa süren bir hastalık ya da bir kaza bile size yaşamanınızda neyin gerçek olduğunu, neyin olmadığını, nihai olarak neyin önemli neyin önemsiz olduğunu gösterebilir.
Bir insan tam bilinçli olduğunda, hala bir ilişkiye ihtiyaç duyar mı? Bir erkek hala bir kadına çekilir mi? Bir kadın hala kendini bir erkek olmadan eksik hisseder mi?
Hatırlanacak ilk şey şudur: siz kendinize acıdan bir kimlik oluşturduğunuz sürece, ondan kurtulamazsınız.benlik duygunuzun bir bölümü duygusal acınıza yatırım yaptığı sürece, siz o acıyı şifalandırmak için yaptığınız her girişime bilinçsiz olarak direnecek yada onu baştalıyacaksınızdır. Neden? Nedeni çok basittir, acı sizin asli bir parçanız haline geldiğinden, kendinizi eksiksiz bir biçimde korumak istersiniz. Bu bilinçsiz bir süreçtir ve onu üstesinden gelmenin tek yolu onu bilinçli hale getirmektir.
Beden düzeyinde, insanlar hayvanlara çok yakındır. Tüm bedensel işlevlerimiz - haz ,acı solunum, yeme, içme, dışkılama, uyuma, bir eş bulup çiftleşme dürtüsü ve elbette doğum ve ölüm hayvanlarla ortaktır.
‘Kıskançlık , pek çok kişinin öne sürdüğü gibi, erkeğin sevdiğini başkasına kaptırma korkusundan ya da rekabet duygusundan değil, sadece ve sadece ilkel bir egoizmden kaynaklanır’