İçinde bir benle, benden öte benden ziyade mütevazı bir gönülle kitaplara muhtaç...
Okumak, farklı hikayeleri tek ömür de birleştirmek ve sevebilmek demek...
Kurgu ve içerik bakımından zengin İskender hocaya yakışan bir hikayeyle son bulan bir resimden alıntı gibi önümüze serilen güzel bir roman...
Abum rabumdan sonra daha çok bilim kurgu tarzında yazılmış evangelistlerden, kalbin derununa inen dervişleri...
Aklın bir sayıyı hesap etmeye gücü yeterken, kalbin neden o sayı yorumuna cevap bulmasına...
Ve en önemlisi de kalbi hiçe sayanların hiçten fazlasına ulaşamayacağına değinişi beni ziyadesiyle etkiledi...
Kitabın karakterlerinden, Yusuf, Cemile, Nasuh Efendi, Ammar hoca, ferrariler Bay T, Bay Stoye hepsi üzerinde çalışılmış ince detaylarla zenginleştirilmiş bir romandan daha fazlası okunası bir kitap...
Ortadoğu'nun ve batının kıyasıya mücadelesi ve bu savaşta ezilen bunca masum ve mazlum...
Belirtilerini ve esintilerini bugünde hissettiğimiz ve gördüğümüz bazı bağlantı noktaları bulacağınız güzel bir eser olmuş...
Öğrenmek okumakla başlar, araştırmayla zenginleşir...
Ve kitapta bana göre en can alıcı cümlelerden biriyle incelememi bitirmek istiyorum;
Bir insanın inanma ihtiyacı en az kalbine o kadar ihtiyacı kadardır.
Biri sordu: "Namaz kılarken kalbimi toparlayamıyorum, Huzûr-ı Îlahi'de olduğumu idrak edemiyorum. Bu gafletin ilacı nedir? Cevap şu: Allah'ı yemek yerken ne kadar zikredebiliyorsan namaz da da o kadar zikredebilirsin."
Babama sormuştum,
"Zengin kime derler?" diye. Babam filozoftur benim. "Bak evlat, önemli olan kazancının ne olduğu değil," diye söze girdi. "Zengin, kazandığından daha az harcayandır; fakir ise kazandığından çok harcayandır."
Muhyiddin İbnü'l-Arabî hazretleri diyor ki: "Herkes amellerini sorguladı. Kendini hesaba çekti. Ben, niyetlerimi de sorguladım..." Bu bambaşka bir boyut.