Hayat tecrübelerimle şu yargıya vardım ki, başkalarıyla benim aramda korkunç bir uçurum var. Anladım, susmam gerek, elden geldiğince düşüncelerimi kendime saklamalıyım.
‘’Kaç yaşında olduğunu bilmelisin!’’ diyorlardı. Bense susup ‘’Bilmemek daha iyi’’ diye düşünüyordum.
Kaç yaşındasın demek kaç dolunay boyunca yaşadığın anlamına gelir.
Akılla bir konuşmam oldu dün gece;
Sana soracaklarım var, dedim;
Sen ki her bilginin temelisin,
Bana yol göstermelisin
Yaşamaktan bezdim, ne yapsam?
Birkaç yıl dana katlan, dedi.
Nedir; dedim bu yaşamak?
Bir düş, dedi; birkaç görüntü.
Evi barkı olmak nedir? dedim;
Biraz keyfetmek için
Yıllar yılı dert çekmek, dedi.
Bu zorbalar ne biçim adamlar? dedim;
Kurt, köpek, çakal makal, dedi.
Ne dersin bu adamlara, dedim;
Yüreksizler, kafasızlar, soysuzlar, dedi.
Benim bu deli gönlüm, dedim;
Ne zaman akıllanacak?
Biraz daha kulağı burkulunca, dedi.
Hayyam’ın bu sözlerine ne dersin, dedim;
Dizmiş alt alta sözleri,
Hoşbeş etmiş derim, dedi.
Gönlünce de dönse, bu dünyanın sonu ne?
Okunup bitse de ömür destanın, sonu ne?
Yüzyıl dilediğince yaşadın diyelim,
Bir yüzyıl daha yaşasaydın, sonu ne?
Seher yeli eser yırtar eteğini gülün
Güle baktıkça çırpınır yüreği bülbülün
Sen şarap içmene bak, çünkü nice gül yüzler
Kopup dallarından toprak olmadalar her gün.
Sır saklamasını bilirsen Hayyam söyler
İnsanoğlu nedir, ne yapar, ne eder:
Dert çamuruyla yoğrulup gelir dünyaya
Yer içer, karın doyurur ve çeker gider.
Her hazanda birbir üzerine dökülen ağaç yaprakları gibi insanlar da birbiri ardına toprağa yatarak yok oluyor. Bu değişmez, umumi bir kanun… Niçin endişe etmeli? Şu dünyada erilen başka ne var? Hayat yalan… Ölüm hakikat…