Bir İdam Mahkûmunun Son Günü!
Victor Hugo yaşamış olduğu dönemde suçluları cezalandırma yöntemi olan İdamı eleştirmek için bu eseri kaleme almıştır.
Yazar, bu dönemde insanların idam cezası almış mahkûmların infazını tıpkı bir Sinema veya Tiyatro gibi zevkle izlendiği ve suçluların bu şekilde cezalandırılmasının halk tarafından da kabul görüldüğü 1830’lu yılları ele almıştır.
Kitap uzunca ve içerisinde bu ceza yöntemine eleştiri barındıran önyazı ile başlamaktadır.
Kölelerin idamı neticesinde efendilerine ödenen tazminat ile bu dönemde yaşanan adaletsizliğin boyutu da dile getirilmiştir.
Yazar, suçluların idam ile değil, bu kişilerin birer hasta olarak görülüp, onların rehabilite edilebileceğini ancak, bu sayede tedavi edilmiş sağlıklı bir topluma erişilebileceğini anlatmaktadır.
Öleceğini bilmek ve ölüm için gün saymak insana nasıl hissettirir?
Yazar, ölüm ile burun buruna geçirilen sürede bir idam mahkûmunun zihninden geçenleri ve hissettiklerini, ölüme giden yolculukta mahkûmun iç sesini etkileyici bir şekilde duyumsamamızı sağlamaktadır.
Ölümüne dakikalar kala ne düşünür insan?
Birinin hayatına dokunduğu an, en korktuğun an, her biri karışır, zihin sanki bir buhar olup uçar. Hisler karışır ve hissizleşirsin.
Yazar, mahkûmun içindeki umut kıvılcımını hep canlı tutmak istemiş fakat bu kıvılcımın soğuk gerçeklerle karşılaştığı an, işte o an infaz zamanı gelmiştir.