Kitabı bitirdikten sonra hissettiğim ilk şey, gerçek bir yol yorgunluğu oldu. Çünkü 'Bu Ülke' gerçek bir fikir ve edebiyat yolculuğu. Kişilerden kitaplara, fikirlerden hayatlara, dur durak bilmeyen içsel bir yolculuk... Hayatınızın bir yerinde Cemil Meriç'le yani bu değerli fikir ve söz ustası ile karşılaşmak, beraberinde onlarca yazarla, onlarca kitapla karşılaşmanın güzelliğini tattırıyor... Bu Ülke, kitaplığınızın bir rafında, kendi sırasında usul usul oturacak bir kitap değil... Coşkun, öfkeli, biraz küstah, kabına sığmayan, içinde hiçbir şey tutmayan bir kitap... Siz bıraksanız dahi, sık sık yerinden fırlayıp yanınıza gelip size yeni birşey anlatacakmış gibi... Son söz kitaptan gelsin: "Kitap bir limandı benim için. Kitaplarda yaşadım. Ve kitaptaki insanları sokaktakilerden daha çok sevdim. Kitap benim has bahçemdi. Hayat yolculuğumun sınır taşları kitaplardı. Bir kanat darbesiyle Olemp, bir kanat darbesiyle Himalaya. Ayrı bir dil konuşuyordum çağdaşlarımla. Gurbetteydim. Benim vatanım Don Kişot'un İspanyası'ydı. Emma Bovari'nin yaşadığı şehir. Sonra Balzac çıktı karşıma, Balzac'ta bütün bir asrı yaşadım, zaman zaman Votren oldum, Restinyak oldum. Dört bin kahramanda dört bin kere yaşamak...