İçinizde "Nedir bu saadet?" diye soranlar bulunur diye söylüyorum: Bu saadet her şeyden önce hayat ta olmak ise, ondan hemen sonra da sıhhatte ·ol maktır. Elimizin, ayağım'ızın tutmasıdır. Merdivenleri patır patır çıkabilmemiz, sağa, sola istediğimiz gibi seğirtebilmemiz, nefes alıp verdiğimizin farkına var mayışımız, kalbimizin, midemizin, böbreğimizin, safra kesemizin vücudumuzun neresinde olduğunu
düşünmek lüzumunu bile hissetmeyişimizdir. Ağzı mıza iki lokma yemeği alıp zevkle çiğneyebiliyor, dünya nimetlerinin tadını alabiliyor muyuz? Ona bakmalı! Saadet bu yemeğin, dünyanın en usta aş çıları tarafından pişirilip gümüş tabaklar içinde önü nüze konmasında değil; hizmetçilerin, uşakların et rafınızda dört dönmesinde de değil, nasıl hazırlan mış olursa olsun, onu keyifle yiyebilmenizdedir.
Her çağın kendine göre bir hâli vardır. Çocuklarda çelimsizlik, delikanlılarda taşkınlık, orta yaşlılarda ağırbaşlılık, ihtiyarlarda olgunluk tabii hâllerdir. Bunları zamanında kabul etmeli.
Kaldı ki hayvanlar bile insanlarla beraber yaşamaya razı oldukları andan itibaren ancak iş görmeye yanaştıkları nispette insanların gözüne girebilmişlerdir.