Kitabın başında şimdiyi görüyoruz. İki devlet memuru adamın zıt düşünceler içinde, bir öğretmenin davranışlarını analiz etmesi vesilesiyle sohbetlerine tanık oluyoruz. Böylece öğretmene karşı bir ön yargı oluşturmamızı sağlayarak başlıyor esasen kitap. Hayat biraz da öyle değil mi? Çoğu zaman insanları şundan bundan duyduklarımızla, gerçeği bilmeden, onu tanımadan yargılarız. Sonra ise taş kalpli öğretmenimizin taş kalpli olmasına sebep olan olayları öğrendiğimiz bir akışa geçiyoruz. Babasının başından geçenleri, babasının gözünden öğretmenin çocukluğunda gördüğünden farklı ve detaylı olarak öğreniyoruz.
Doğru, düzgün, çok hevesli ve çok çalışkan bir devlet memurunun; çevresindeki iş bilmezler ve kötü insanlar nedeniyle nasıl zamanla onlara benzediğini, kalbindeki iyiliğinin nasıl suistimal edildiğini ve insanı delirtip delirtip "sen delirdin, delisin" durumuna getirdiklerini görüyoruz.
Sonuç olarak kitabın başındaki ve sonundaki düşüncelerimize şaşırarak anlıyoruz ki hiçbir şey göründüğü gibi değildir ve her şey asla kimseden dinlediğimiz gibi değildir.