Akış
Ara
Ne Okusam?
Giriş Yap
Kaydol

okursever

Rezonans Kanunu, her zaman "evet" der. İnançlarını her zaman doğru çıkarır. Sana karşı gelmez. Mesela, hayatının önemsiz olduğuna ve hiçbir anlam taşımadığına mı inanıyorsun, bu inan­cın, onaylanacaktır. Gerçek, büyük bir aşkı hak ettiğine mi inanı­yorsun, para, manevi ve maddi zenginliği hak ettiğine; hayatının derin, her şeyi kuşatan bir anlamı ol­duğuna mı inanıyorsun, bu inancın yaşamında gerçekleşecektir. Rezonans Kanununa göre, yaşamında başka bir şeyin gerçekleşmesi müm­kün değildir. Neye inandığın enerjinin umurunda değildir, inancın yüksek ahlaki değerler taşıyabilir ya da çok kötü bir şey olabilir; sana fayda sağlayabilir, ya da hayatını zorlaştırabilir. Enerji işin ahlâki kısmıyla ilgilenmez ve yargılamaz. Enerji daima senin yaydığın içtepiler doğrultu­sunda çalışır.
Reklam
İsteğimizin gerçekleşeceğine gerçekten inanmadan afirmasyon (imgeleme) yaparsak ya da bir şeylerin hayalini kurarsak, sadece beynimiz elektromanyetik dalgalar yayarken, duygularımızın gerçek merkezi olan kalbimiz beş bin kat daha büyük bir kuvvetle, genellikle tereddüt ve korku olan asıl inancımızı dünyaya yayar. Bunun sonucu apaçık ortadadır; ha­yatımızda sadece kalbimizin derinliklerinde gerçek­leşeceğine inandığımız şey gerçekleşecektir. İnançlarımızı duygularımızla desteklediğimiz zaman yaydığımız enerji çok daha büyük olur. Ama eğer üzgün, depresif ya da bitkinsek, istediğimiz şeyi dileyebiliriz, bu durumda kalbimizden yaydı­ğımız hüzünlü duygular, mantığımızdan gelen is­teklerden her zaman daha güçlü olacaktır.
"İstediğin kişi olabilseydin eğer, kim olmayı isterdin?" Bu benimde cevabını merak ettiğim ama kafamda asla bir şey canlandırmayan bir soru. Umarım bu kitap ile birlikte bazı sorular cevaplanır.

Okur Takip Önerileri

Tümünü Gör
İmkansız, sadece bizim imkansız olduğunu düşündüğümüz şeydir.
Kitaplar daha önce hiç gitmediğim yerlere, hiçbir zaman olamayacağım insanlara açılan portallardı ve o kitaplar sayesinde binlerce hayat yaşamış, binlerce dünyayı ziyaret etmiştim.
Reklam
Birkaç gün önce yüzüm gülüyordu, sanki her şey benimle beraber gülüyordu. Bugün gönlüm ağlıyor , sanki her şey gönlümle beraber ağlıyor!
... Sen de fark ettin mi? Az, dediğin, küçücük bir kelime. Sadece A ve Z. Sadece iki harf. Ama aralarında koca bir alfabe var. O alfabeyle yazılmış onbinlerce kelime ve yüzbinlerce cümle var. Sana söylemek isteyip de yazamadığım sözler bile o iki harfin arasında. Biri başlangıç, diğeri son. Ama sanki birbirleri için yaratılmışlar. Yan yana gelip de birlikte okunmak için. Aralarındaki her harfi teker teker aşıp birbirlerine kavuşmuş gibiler. Senin ve benim gibi... Bu yüzden, belki de, az çoktan fazladır. Belki de az, hayat ve ölüm kadardır! Belki de, seni az tanıyorum, demek, seni kendimden çok biliyorum, demektir. Bilmesem de, öğrenmek için her şeyi yaparım, demektir. Belki de az, her şey Ve belki de benim sana söyleyebileceğim tek şeydir...
Ha, öyleyse, oturun da bilen varsa söylesin: Nedir bu sıkı, bu kuşkulu tutum memlekette? Geceler gecesi nöbet tutturmak millete? Neden toplar dökülüyor tunçtan Tanrının her günü? Neden bunca savaş gereçleri alıyoruz dışarıdan? Neden gemi ustaları dur yok dinlen yok Pazar yok, bayram yok çalışıyorlar harıl harıl? Ne için olabilir bu telaş, bu kıyamet, Bu geceyi gündüze katan çalışma? Kim bir bilgi verebilir bana?
... Kötüsün, küçük İsa! Ben ki bu kez benim için Tanrı olarak doğacağına inanıyordum, bana bunu yaptın demek! Neden beni de öbür çocukları sevdiğin gibi sevmiyorsun! Uslu durdum. Kavga etmedim, derslerime çalıştım, sövmedim, ‘kıç’ bile demedim. Neden bana bunu yaptın, küçük İsa? Küçük portakal fidanımı kesecekler, kızmadım. Yalnızca biraz ağladım. Ama şimdi… şimdi…” Yeni bir gözyaşı yağmuru. “Portuga’mın geri gelmesini istiyorum, küçük İsa. Bana Portuga’mı geri vermelisin…” Derken çok tatlı, çok yumuşak bir ses yüreğimle konuştu. Üzerinde oturduğum ağacın acıma dolu sesi olmalıydı bu: Ağlama, küçük çocuk. O, göklerde.”...
.. Biliyor musun, Minguinho; on iki çocuğum ve ardından bir on iki çocuğum daha olsun istiyorum, anladın mı? İlk on ikisi hep çocuk kalacak; kimse de onları dövmeyecek.".. .
Sayfa 314Kitabı okudu
Reklam
...Öyleyse neden bizim eve gidip, babamdan beni sana vermesini istemiyorsun?” Öyle duygulandı ki, doğrulup oturdu; yüzümü avuçlarının arasına aldı. “Benim küçük oğlum olmayı ister misin?” “İnsan doğumundan önce babasını seçemez. Ama seçmek elimde olsaydı seni isterdim.” “Doğru mu bu, Sivrisinek?” “Yemin edebilirim"...
Sayfa 306Kitabı okudu
... Daha çok anlat,” dedim. “Hoşuna gidiyor mu?” “Çok. Elimden gelse, seninle sekiz yüz elli iki bin kilometre hiç durmadan konuşurdum.” “Bu kadar yola nasıl benzin yetiştiririz?” “Gider gibi yaparız.”
Sayfa 311Kitabı okudu
Aylaklık; sefalet ve ahlâkî çöküntüye giden en kısa yoldur.
... Benimle tanışmak için elini uzatan Henüz bilmediğim dert hangisidir?
Juliet Sevmek için bakarım,bakmak sevgiyi getirirse, Ama derinlere dalmam gözlerimle...
39 öğeden 1 ile 15 arasındakiler gösteriliyor.