Hikâye olundu ki Hamal Ömer diye tanınan biri dâima, "Allâh' ım senden âfiyet isterim" diye dua edermiş. Ona, "Bu duayı durmadan tekrar etmenin hikmeti nedir?" diye sorulduğunda şöyle cevap vermiş:
"Yaptığım ilk iş hammallıktı. Günün birinde çok ağır bir un yükü taşıyordum. İstirahat etmek için onu yere koydum ve kendi kendime: Yâ Rabbi! Bana, her gün hiç yorulmadan iki somun ekmek kazanmayı nasip et, bununla yetineceğim dedim. Bu sırada bir de baktım ki iki adam kavga ediyorlar. Ayırmak için yanlarına gittim. Onlardan biri, bir şey ile hasmına vurmak isterken başıma vurdu ve başım kanamaya başladı. O anda Sultanın askerleri geldi ve onları aldılar. Beni kan içinde görünce kavga edenlerden zannettiler ve beni de onlarla beraber hapse attılar.
Bir müddet hapiste kaldım. Her gün iki somun ekmek veriyorlardı.
Bir gece rüyamda bana şöyle denildiğini işittim: 'Sen hiç yorulmaksızın iki somun ekmek istemiştin de afiyet istememiştin. işte, sana istediğin
verildi.'
Hemen uyandım ve "Allâh' ım, senden âfiyet isterim" diye dua etmeye
başladım. Bir müddet sonra zindanın kapılarını actıklarını gördüm. Muhafızlardan birisi Hamal Ömer nerede?' diye sordu. Daha sonra beni serbest bıraktılar. İşte, o günden beri âfiyet için dua ediyorum."
Birinci Dünya Savas esnasinda garbın ve şarkın en çetin güçleriyle savaşmak zorunda kaldık. Dünya izlerine doğan bu son güneşin, son dinin, son koruyucusunun evlatları vatanları, dinleri
İçin kanlarının, canlarının son demine dek savaştılar. Birçok cephede birçok düşmanla...
Kimi zaman gırtlak gırtlağa, kimi zaman süngü süngüye. Bu cephelerden