Vâhidî'nin Bektâşiler üzerine yazısı bu grubun ilk belgelenişidir. Vâhidî'nin betimlemesine göre Bektâşilerin kafa ve yüzleri tıraşlı idi. İki el eninde ve iki el boyunda beyaz keçeden on iki dilimli sivri kavuk gidiyorlardı. Bu kabuklar önden ve arkadan yarılmış tepede "Seyyid Gâzî taşı"ndan (lületaşı?) Yapılma omuzlarına kadar inen uzun yün püskülleri olan bir düğme ile süslenmişti. Kavuk kıvrımının dört yanında (1) "Lâ ilâhe illâllâh", (2) "Muhammed Resulullah", (3) "Ali Mürteza" ve "Hasan Hüseyin" yazılı idi. Dervişler kısa, basit keçe cüppe giyerlerdi. Davul, def ve sancak taşır, ilâhi söyler ve dua olurlardı. Bektâşîler, Vâhidî'nin bildirdiği gibi, bir ağacın tepesinde kırk yıllık zühd ve çilesi sonucu yüz ve başındaki bütün kılı yitirdiğine inandıkları tinsel önderleri Hâcı Bektâş'ın örneğine uyarak kafa ve yüzlerini tıraşlı tutardı. Kavuklarını Hâcı Bektâş'a boyun eğmişliklerinin simgesi olarak da giyerlerdi. Gene buna benzer bir biçimde kavuklardaki yazılar Peygamber, Ali, Hasan ve Hüseyin'i ululama aracı olarak tasarlanmıştı. Kavuktaki düğme insan kafası simgesi idi, çünkü Bektâşiler "kafaları kesik ölüler" (ser-bürîde mürde) idi: ölmeden önce ölmüşlerdi.
silah atılmıyor
güvercin şakırtısıdır
şafakta yaldızlanan
şadırvanda su
ıhlamurlarda ezan
görkemli bir namaz uğultusu
heyhat
hamzabey cami-i şerif'inden kim kaldı
"Hakikaten şu insanlar pek müz'iç mahluklardı. Kendi akıllarının üstünlüğüne inanarak başkasına öğüt vermekten vazgeçmiyorlar, fakat kendi gülünçlüklerini, zavallılıklarını da bir türlü idrak edemiyorlardı."