Akış
Ara
Ne Okusam?
Giriş Yap
Kaydol

Pati Eymen

Yazıda dürüstlük
"Romancı söz konusuysa, dürüstlükten kasıt, insana gerçeği verdiğine duyulan inançtır. Evet, bunun böyle olduğunu hiç düşünmezdim, diye aklından geçirebilir insan; hiç böyle davranan insanlar tanımadım. Fakat beni bunun böyle olduğuna, böyle gerçekleştiğine ikna ettiniz. İnsan okuduğu her cümleyi, her sahneyi ışığa tutar; çünkü doğa, çok garip biçimde bize romancının dürüst ya da dürüstlükten yoksun olduğuna hükmetmemize yarayan içsel bir ışık sağlamıştır..."
Sayfa 103 - İndigo YayıneviKitabı okudu
Reklam
Acı
"Biraz acı çektikten sonra ölenlere üzülme. Acı, onları gitmeye hazırlıyor. Düşünsene, sağlığın kuvvetin yerindeyken öleceğini öğrenmek nasıl olurdu..."
Sayfa 145Kitabı okudu
"Acaba, bir kadının sevdiği erkeğe gülümsediği gibi, bir kadına gülümseyen erkek var mıdır dünyada? Kadın, bir otobüs durağında, bir tren garında, evine yiyecek aldığı herhangi bir markette bile sevdiğine rastladığı zaman öylesine hazırlıksız ve teklifsiz gülümser ki! Bunun tersi de doğru olabilir tabii. Bir erkek asla, genelev salonundaki bir kız gibi yapmacıklı gülümseyemez. Ama genelevdeki kadın, bir gerçeği taklit eder diye düşündü. Erkeğin taklit edecek bir şeyi yok ki..."
Sayfa 140Kitabı okudu

Okur Takip Önerileri

Tümünü Gör
"... Üst, orta ve alt tabakaların davranışlarındaki farklardan ve derecelendirmelerden ortaya çıkan sorular başlı başına bir sorun çemberi oluşturur. Genel olarak diyebiliriz ki, alt tabakalar yoğun duygularına ve güdülerine, üst tabakalara oranla daha fazla teslim olurlar, davranışları daha az kesin düzenlenmiştir; alt tabakalara etki eden zorlamalar tarihin büyük bölümleri boyunca dolaysız bedensel tehdidin, bedensel eziyetin ya da kılıç, sefalet ve açlıkla yeryüzünden silinme tehdidinin zorlamalarıdır. Ve bu türden kuvvetler, bu tür durumlar, dış zorlamaların kendi kendini zorlamalar doğrultusunda istikrarlı bir dönüşümüne yol açmazlar.."
Sayfa 327Kitabı okudu
"...Abner Shutt ne anlardı bütün bu olanlardan? Anlamayı denemiyordu bile. Eski tip endüstride bir rol oynamış olan başka bir katıra benziyordu; bir sırığa bağlı olarak sonsuz biçimde döne döne makineyi işleten bir katıra..."
Sayfa 179Kitabı okudu
Reklam
Tante Rosa üzerine
Kitaptaki bir röportajda, Tante Rosa üzerine sorulan bir soruya Sevgi Soysal'ın cevabı; "- Ne söylesem yanlış olacak. Ha tutsaklığa gitmiş Rosa ha özgürlüğe- bunlar birbirine açılan kapılar değil mi? Beni duygulandıran -duygumu yaygınlaştıracak kadar duygulandıran- "Bırakmaktır". Hiçbir şeyi hazırlamadan, belki de en gereksiz ve yanlış anda bırakmak. "Bırakma anı"nın bırakılanlar ne denli bırakılası olsalar da, bırakanı sevindirmeyeceğini, yüceltemeyeceğini bilmektir. O anda kendisiyle yalnız kalanın, bu yeni düşman karşısında, bir yığın ahmak yüzünden tanıma fırsatını hiç bulamadığı kendi karşısında duyabileceği dehşettir. Önemli gösterilebilecek bir eylemin ardından, başkalarının yanlışlarının o ana dek gölgelediği kendi yanlışımızın çırılçıplak kalışıdır. O yeni saçmalık, gülünçlüktür."
Sayfa 293 - İletişim YayıneviKitabı okudu
"İskenderiye limanında vapur düdükleri boğuk boğuk ötüyor. Liman sığlığının yeşil yağlı sularını sıkıştırıp ezen gemi uskurları. Yatlar aylak aylak yön değiştirip yana yatıyor, yeryüzünün yürek damarlarının açılıp kapanış ritmine göre soluk alarak sirenlerini gökyüzüne dikiyorlar. Yaşantının yüreğinde bir yerde, bir düzen, bir tutarlılık var, yeterince dikkatli, yeterince sevecen, yeterince sabırlı olsak, onu ansızın yakalayabiliriz. Bakalım zamanımız olacak mı?"
Sayfa 257Kitabı okudu
"...Ama işte, hayat böyleydi, yani ölüm böyleydi. Kaybetme sanatının alıştırmalarını yaptığını söyledi, eğer kaçınılmazsa insan keyifli ve zarif bir biçimde kaybetmeliydi.... ...Keyifli ve zarif bir biçimde kaybetmenin, bugünü dün kaybettiklerine sızlanmakla ya da yarının muhtemel kayıplarından korkmakla mahvetmemenin, anda yaşamanın, sessiz ve uysal, çayır zambakları ve havada bir kuş gibi olmanın, zor zamanlar için kendini ısıtabileceği mutlu anlar toplamanın da alıştırmalarını yapmıştı ve zor zamanların yaklaştığını da hissediyordu..."
Sayfa 246Kitabı okudu
Herkes bilir; geçici delilikler ve gerçeğe ilişkin tereddütlerin en iyi çaresi barlardır. Masalar, sandalyeler, pencereler, İspanyol garsonlarla tezgahın arkasındaki bildik Chisotti ile Anis Ocho Hermanos şişeleri geçmişteki sayısız deliliğe tanıklık ve suç ortaklığı ettiklerinden; gerçek ne kadar vahşi ve kaygan olursa olsun, insanı sıkı bağlarla gerçeğe döndürürler.
Sayfa 55 - Yordam YayınlarıKitabı okudu
Korkunçlaşan gözlerini masaya dikmiş olan babam mırıldandı: "Lanet olası Baragan...Ve şu lanet balık...Allahım! Şu ızdırap dolu hayatı sonuna kadar götürmek ne de güç şey!.."
Reklam
"...'Şu anda aklıma birden ne geldi biliyor musun?' dedi Margot. 'Sabahları dükkânın o görüntüsü. Ve bizim yarı donmuş bir halde içeri girmemiz. Zor bir yaşantımız vardı ama bunun bilincinde değildik.' Güç sahibiydik diye düşündü Anita. Yüreğin ve beynin korku ve hevesle tıka basa doluysa bu seni dönüştürecek bir güçtür ve yaşamındaki her şey büyük önem kazanır. Asla sahip olduğunu bilmediğin bir güç, asla kaybetmeyi aklından geçirmediğin bir güçtür..."
Sayfa 358Kitabı okudu
"... Stevens yine sigara içmekten söz açıyor, insanın tütünden ancak kendisine zararlı olduğuna inanmaya başlayınca zevk aldığını ve tütün içmeyenlerin duyan ve düşünen insanlara hayatta vergi olan en büyük hazlardan birinden, yalnızca kendisini kemirebilecek bir kötülüğe kurban gitmekte olduğunu bilmenin hazzından yoksun kaldığını anlatıyordu
.Ne var ki, kapıldıkları peşin yargıların insanlar üzerindeki etkisi büyüktür. Ağzımızı bir karış açtıran, gerçeklerle olaylar değildir de o sıralarda öyle olduğuna inanmış bulunmamız yüzünden doğrusu budur yargısına varıp açık kapı bırakmamacasına kestirip attığımızı sonradan anladığımız şeye öylesine körü körüne inanmasaymışız bizim de pekala bileceğimiz ve keşfedeceğimiz gerçeğin kafamıza dank etmesidir..."
Bağ muntazam "Fransız Bahçesi" haliyle, yazın, güzelliğini bağcının dikkatinden kaçan sürgünlerin baş edilmez azmine borçlu.Güneşin büyüsüyle serpilip, karşımıza fazlasıyla zarif genç bir kadın gibi çıkıyor. Kış gelinceyse diğer yüzünü gösteriyor, aksi ve vahşi bir ihtiyar boğum boğum ayaklarının tüm gücüyle taşlı toprağa tutunuyor. İkisinin de ayrı bir cazibesi var.
Sayfa 218Kitabı okudu
"...Bütün gün çıplak duvarlara bakıyor, tanık oldukları bütün acı ve aşağılanmaların izlerinin kararlı bir bakış tarafından somutlaştırılamayacağına inanamıyorum; veya gözlerimi kapayıp duyularımı burada acı çekmiş olanların haykırışlarının herhalde hala duvardan duvara çarptığı o belli belirsiz düzeyde odaklamaya çalışıyorum. Bu duvarların yıkılacağı ve o huzursuz yankıların en sonunda uçup gidebileceği günün gelmesi için dua ediyorum: öylesine yakından gelen, üst üste konulan tuğla seslerini duymazdan gelmek güç olsa da..."
"...Şimdi, mesela, çilsizler çillileri bir azınlık olarak görmezler. Gerçekten de onlar sözünü ettiğimiz anlamda bir azınlık değildir. Peki neden? Çünkü bir azınlık ancak çoğunluk için gerçek ya da hayali bir tehdit oluşturuyorsa azınlık sayılır. Ve hiçbir tehdit tümüyle hayali değildir. Buna itirazı olan var mı bu sınıfta? Varsa sorun
Reklam
Marksizm bilim mi, ideoloji mi?
" Sürekli olarak gelişen, verili andaki bütün belirlenimlerinin kestirilmesi mümkün olmayan süreci tümüyle belirlenebilir olana ve yasallıklara oturtmaya çalışmak beyhude bir uğraştır. Nedensellikler, yasallıklar ve bilim, gerçekliğin bütünü söz konusu olduğunda ancak parçalı, toplumsal-siyasal yaşamla ilgisi olduğunda ise ancak öznellik karışımlı olabilir. Daha açık bir ifadeyle şöyle söylemek mümkün. Bir: Siyasal özne, değiştirmeye çalıştığı yapıyı eksiksiz bilemez; bu yapının bütün bileşenlerini ve hareketlerini belirli yasallıklara ve nedenselliklere oturtup yola öyle koyulamaz. İki: Hem yapı hem de özne tarihsel anlamda birlikte belirlenmişlerdir. Üç: Öznenin kendini tarifi, dışsal ve statik değil, değiştirmeye yönelik eylemle ilişkili olduğu yapıdan hareketledir. Başka deyişle, herhangi bir öznenin, nesnelliğin içinden kendi öznellik payını çekip çıkarması da, kendini nesneye yönelik müdahalesinin büsbütün dışında tarif etmesi de mümkün değildir...."
YGS YayınlarıKitabı okuyor
"...Her şey boşunaydı, bu da boşunaydı. bir gün sonra ölmesi gerekiyordu. Ve şimdi, kalbindeki bütün arzular, karanlık çöktüğünde solup giden altın düşlerin masalsı diyarı gibi kuruyup gitmişti...günlerin ve gecelerin o biteviye akıp giden dünyasına geri püskürtülmüştü...Grassini ve Galli'nin dünyasına, şifre ve broşürlerin dünyasına, yoldaşlarla parti çekişmelerinin ve Avusturya casuslarının sıkıcı entrikalarının dünyasına. Ve zihninin derinlerinde bir yerlerde çok büyük bir boşluk vardı, artık hiçbir şeyle, hiç kimseyle dolmayacak bir boşluk...."
Sayfa 314 - Yordam Edebiyat Türkçesi: Anıl Ceren AltunkanatKitabı okudu
İdeoloji ve Siyaset
"... ideolojinin en azından "farklı" düzlemlerinin saptanabileceğini sanıyorum. Birincisi: İşbölümüyle, devletin ortaya çıkmasıyla yaşıt olan, toplumsal pratiğin gerçek bilincine yabancılaşma sonucu ortaya çıkan fikirlerin egemen sınıflar adına sistemleştirilmesiyle oluşturulan, temel çelişkinin derinleşmesiyle kullanımı giderek öznelleşen ideoloji(ler). İkincisi: Egemen sınıfa karşı mücadelenin zorunlu olarak siyasal bir nitelik kazanması sonucunda, bu siyasal mücadelenin fikirlerinin, ekonomik temeli giderek daha az yansıtır olmasıyla oluşan ideoloji(ler). Bu iki tanım düzleminin hem birlikte hem de belirli bir gelişim süreci içinde ele alınmasının, ideoloji konusundaki bulanıklığı büyük ölçüde giderebileceğine inanıyorum. Çünkü ancak bu sayede, birincisi, ideolojinin burjuvazinin bilinçli yalanları dışında da bir kaynağı olduğu; ikincisi, sosyalizmin tek başına bir "bilim" değil, aynı zamanda işçi sınıfının siyasal mücadelesini, yabancılaşabildiği ekonomik temele doğru yönelten bir ideolojisi olduğu kabul edilebilir...."
"...Melanchta demiryolu ambar alanında dolanmayı ve durup dikilmeyi ve oradaki erkekleri, lokomotifleri, makasları, harıl harıl çalışan her şeyi seyretmeyi severdi. Demiryolu ambar alanlarının dur durak bilmeyen bir büyüleyiciliği vardır. Onlar her türlü mizacı tatmin eder. Kanı çok yavaş akan tembel adam için, kuvvetli bir devindirici güç hissi sağlayan değişmez ve teskin edici bir devinim dünyasıdır. Çalışmasına gerek yoktur ama çok derinden hisseder; üstelik orada çalışan ya da oranın sahibi olan adamdan da fazla. Ayrıca acı çekme derdi olmadan bir duygu hissetmek isteyen mizaçlar için, o boğazda düğümlenen yumruyu ve bütünlüğü ve kalp atışlarını; insanların gelip gittiklerini seyrederken ve lokomotiflerin gümbürtüsüyle uzun düdük seslerini işitirken gelen tüm o heyecanı duymak çok hoştur. Ambar alanının yukarısındaki çitin deliğinden içeriyi seyreden bir çocuk için ise hayret uyandırıcı bir gizem ve hareket dünyasıdır. Çocuk tüm o gürültüleri sever, trenin ve gürültüsünün karanlığın içinde kaybolup gittiği tünelden sökün eden gümbürtüyü önceleyen rüzgarın sessizliğini de sever ve çocuk kimi zaman halkalar halinde gelen, her zaman kıvılcımlarla ve mavi renkle tüten o dumanı da sever..."
Sayfa 85 - Türkiye İş Bankası Kültür Yayınları Çev. Ferit Burak AYDARKitabı okudu
"...Rehavet ve hareket, sıcaklık ve ağırlık ile baharın bol yağışlı ilk günlerinde toprağın derinlerinden gelen güçlü hayat hissi, karşısında aktif, hummalı bir neşe bulamadığında her zaman öfkeye, kızgınlığa ve huzursuzluğa yol açar. ."
Reklam
Hakikati söyleyen tek bir ses donanmalardan ve ordulardan daha büyük bir güçtür; zamanı varsa tabii; bol bol zamanı.
"...'Potemkin' olayı da Başkent'te, özellikle Saray çevresinde korkuyla karşılanmıştı. Geminin boğazlardan geçmemesi için her türlü tedbir alınmıştı. Çarlık Rusyasının geminin tevkifi ve iadesine ilişkin Romanya ve Osmanlı hükümetleri nezdinde yaptığı girişimlere, yukarıda değindiğimiz tedbirleri alarak ilk olumlu cevabı Osmanlı hükümeti vermiştir. Abdülhamit'in aldığı sert tedbirlere rağmen, Karadeniz'deki Rus Donanması'ndaki denizcilerin devrimci eylemleri genç Türk subayları arasında geniş bir ilgi uyandırmıştı. Nitekim, Çar tarafından idam ettirilen teğmen P.P.Smidt'in ailesine 28 Türk kara ve deniz subayının yazmış olduğu mektup ilginçtir. ' Yiğit teğmen Piyotr Piyotroviç Smidt öldürüldü... Teğmen Smidt'in Sivastopol savaşlarının ölüleri üzerine söylediği sözler, onun her sözü gibi İmparatorluğumuzun en uzak köşelerine değin yayılmış bulunmaktadır. Yüce Yurttaş Smidt'in, onun bizim için son derece aziz ölüsünü, Rusya halkıyla birlikte biz de selamlıyoruz....Hep birlikte insanca yaşama hakkımızı elde etmek için, Rusya'da olan olayları Türk halkına tanıtmak, anlatmak için tüm gücümüzle yapacağımız savaşa selam olsun... Teğmen Smidt yüreklerimizde hiçbir zaman ölmeyecek. Halk için canını veren Smidt'in şanlı adı kuşaktan kuşağa söylenecek... Soluğumuzu, Rus halkının soluğuna katarak haykırıyoruz: Kahrolsun ölüm cezası, yaşasın yurttaşlık özgürlükleri'....."
"Sağlam yapılı, pragmatik usta, Leek'e ilk başta iyi çalışılmış konuşmalar yapmıştı. Sonraki günlerde Leek'in bakışları adamın içinden süzülüp ilerilere odaklandıkça, konuşmalar yavaş yavaş iğnelemelerle terslemelerle dolmaya başlamıştı. Leek neslinin ülkeyi nasıl mahvettiğini anlatan tükürüklü nutuklar sırasında başını metronom gibi sallamıştı. Ağzından köpükler saçan ustabaşı uzanıp nasırlı avucuyla Leek'in kakülünün alnından çekmişti. Genç adamın bakışları donuk bilye gibi bomboştu. Otuz yıllık inşaatçılık işinde her türlüsünü görmüştü bu usta; sosyal konutlarda yuvarlanıp giden tembel ve ilgisiz ya da lafazan ve açıkgöz, nesillerce genç. Zamanla hepsi de pes edip yerini bulur, kızların başını belaya sokup sabit gelirli muhtaç adamlara dönüşürlerdi. Şunca ömründe bu oğlan gibisine rastlamamıştı."
Sayfa 186Kitabı okudu
".. 'Güzel olan, yaşamdır; içinde yaşamı kendi anlayışımıza göre olması gerektiği biçimde gördüğümüz varlık güzeldir; kendisini yaşamda dile getiren ya da bize yaşamı anımsatan nesne güzeldir'... Çernişevski "
Sayfa 299Kitabı okudu
"...Oysa halamın ara sıra daha büyük bir değişikliğe heves ettiği olurdu; insanın var olandan başka bir şeye susadığı, enerji ve hayal gücü eksikliğinden ötürü kendi kendini yenileyemeyenlerin gelen dakikadan, kapıyı çalan postacıdan, en kötüsünden bir heyecan, bir ıstırap da olsa, bir yenilik getirmesini bekledikleri; mutluluğun susturduğu duyarlılığın aylak bir arp gibi, kendisini kıracak hoyrat bir el de olsa, bir elin dokunuşuyla titreşmeyi arzuladığı; önüne bir engel çıkmadan kendini arzularına, üzüntülerine bırakma hakkını çeşitli zorluklara göğüs gererek elde etmiş olan iradenin dizginleri zalim de olsalar, zorunlu olayların eline vermeyi istediği istisnai anları halam da yaşardı..."
Sayfa 110